Copyright © Sensiz Kelimeler Sözlüğü
Design by Dzignine

En yakınımdaki en uzaksın






Yemyeşil çayırlar üzerine uzanıp seni hayal ettiğimde henüz küçücük bir çocuktum. Bulutların içerisinden sana yüz beğenirdim. Uzun saçların, güzel gözlerin, utangaç bir yüzün olurdu hep. Ahatlı tepesi, bulutların değdiği küçük bir dağ olur ve sen gelir orada dururdun. Koşup çıkardım hemen oraya. Hemen dokunacağım derken bulutlarla birlikte uzaklaşırdı yüzün. Ne kadar çok koşsam, o kadar çok uzaklaşırdı yüzün bana. Bütün çocukluğum bulutları tutabilecek bir tepe aramakla geçti. Ne ben o tepeyi bulabildim, ne de bulutlara çizdiğim yüzünü unutmaya güç yetirebildim.
Tüm çocukluğum boyunca en yakınımdaki bulutta, hiç uzanamadığım uzaklıktaydın.
Büyüdüm, yaşamak mektebinde ne kadar öğrenilecek ders varsa ezberime aldım, ne kadar aşk varsa yaşadım, nice meridyenlerin altında, nice güneşin en güzel geceye merhaba dediği sahil kentlerinde seni aradım. Her gün karşıma çıkan binlerce yüzün arasında seni seçebilmek için sokaklarda başımı öne eğmeden dolaştım. Kuşlarla şarkı söyledim, balıklarla sabrettim. Kimsesiz çocuklarla ağladım, şefkatli annelerden masallar dinledim. Lakin bir gün gelip o ince ve güzel parmakların arasında dolaşacak diye kimseye okşatmadım saçlarımı. En güzel öpüşümü sana sakladım. En sıcak tutuşlarım için ellerimi sana beklettim.
Gün geldi, sonsuz bir uykudan uyanır gibi, mezarında asırlardır beklemiş bir bedenin dirilişi gibi, kanlı bir giyotinde başı gövdesinden ayrılmış bir eskiçağ şövalyesinin bedeninin başına kavuşması gibi apansız yanı başımda buldum seni. Öylesine bekletmeden, öylesine derinden, öylesine sade geldin ki...
Dilim gibi tutulan yüreğim ne ayın, ne güneşin tutulmasıyla kıyas edilebileceği bir sır ile kayboldu. Sen tekrar göz ve kalp hizama geldiğinde de, bularak kaybedilen gizemli bir hazine gibi, umudumu yitirdim kavuşmaya dair. Ne kadar çok yakınımda olsan da, uzaklardan bir uzak, ulaşılamayacaklardan bir umuttun sen. Yangında küllenmiş ahşap bir hatıra kutusu gibi; içindekilerle birlikte toprağa karılmışken ve neye dokunsam yakıp küle dönüştürürken, seni nasıl feda edebilirim çocukluk hayallerime. Gökyüzüne çizilen yüzüne, gözlerine...
Şimdi anladım ki, bir yüzel yüzün vardır, hiçbir buluta hiçbir tuvale resmedilemeyecek kadar zarif. Bir güzel gözlerin vardır, bir kurşun atımı kadar dahi bakılamayacak kadar kırılgan. Bir ellerin vardır, deniz kenarlarında, parklarda tutulamayacak kadar narin. Sen yeryüzünün bugüne kadar hiç görmediği bir kristal gibi ışıtırken yüreğimi, senin kırılma ihtimalinden bile kıpırdayamam yerimden.
İşte bundandır sana uzak kalışım. Sana ulaşamayışım, bulutlarda gördüğüm yanlış yüzlerden, tuvallerdeki yanlış akislerden ve kaldırımlardaki yanlış bakışlardan seni tefsir etmeye çalışmak suçumdandır…
Bu dünya dönüyor, dediği için zindanların soğuk taşlarında sabahlamış adam gibi, seni seviyorum diyemediğim için evrenin buz tutmuş sinesinde üşüye üşüye yaşıyorum hayatı.
Yeryüzünün bütün matemlerini tutarcasına siyahım sen yakınımdayken. Yaşanmış nice aşklardan sonra yaşanan ayrılıkların tutulmayan tüm matemlerini senin için tutup, ömrümü gece gibi karalar içinde yaşarım bundan sonra. 
Bir gün ola ki affedersen benim çocukluk düşlerimi ve gelip öpersen ısınırım. Isınır ve gülümserim senin o güzel gülümsemene denk.
Ne çare ki şimdi, en yakınımdaki en uzaksın.
Ne söylesem, ne yazsam, nereye gitsem şifa bulamam derdime senden gayrı.
Sevgilim, en yakınımdaki en uzak olsan da, isterim ki; seni sevdiğimi tüm dünya bilsin...  


Adem Özbay

0 yorum:

Yorum Gönder

Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...