Copyright © Sensiz Kelimeler Sözlüğü
Design by Dzignine

Sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin!





Evet, evet. Sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin. Çünkü sen hiçbirimizin olamadığı kadar kendinsin. Kendinde kaynamış ve dönüp dolaşıp kendine akan bir ırmak gibi yaşıyorsun hayatı. Dolanıp durduğun kıvrımlar seni kendine tamamlamaktan alıkoyamıyor. Üzerine giydiğin o sonbahar aynası elbiselerin senin nehrine düşmüş yapraklar gibi seninle akıyor. Fakat o akışta ne bir sonbahar yalnızlığı, ne bir yitiriliş hüznü var; ne de yardan ayrılışın elemli kasvetli acılığı…
Evet, evet. Sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin. Çünkü sen gülmenin ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu bilenlerdensin. Güldüğünde yaşamın şahdamarımıza binen ağırlığını ta içinden hissettiriyorsun bize. Ne lüzumundan fazla gülüyorsun, ne de az. Sanki yüzünün hassas kesimi o sahiciliğinden hiç şüphe bulunmayan gülüşün için ayarlanmış. Gözlerin, yanakların, burnun, dudakların… Tüm bunları bir araya getiren nice eylemler içinde gülmen ne kadar huzurlu, gülmen ne kadar bizden. Ne kadar sıcak ve sıcacık.
Evet, evet. Sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin. Kalabalıkların içinde yalnız kalışınla, koskoca ormanların orta yerinde yapayalnız ötüşen minik bir serçe gibisin. Fakat serçe nasıl ormanla bütünleşmiş ve aslında yalnızlığın değil, hayatın tam orta yerindeyse sen öylesinesin işte. Sessiz ve sakin yanlarınla hayata aldırdığın nefesleri hissetmeyi bilenler tanır ancak senin hayatının kalp atışlarındaki coşkuyu. Hiç kimse ihtimal vermese de ihtişamlı bir dokunuşla dokunur ince zayıf parmakların varlığın aşki tenine. Orada nice yanardağlara atlarsın, nice bulutlardan düşersin, nice arenalarda savaşırsın da kimsecikler fark etmez içinden içine taşan engin okyanusun sularında nasıl oynaştığını… Hiç durmaksızın, umutsuzluğa bulaşmaksızın…
Evet, evet. Sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin. Mesela yürürken amansız bir savaşın ortasında kalmış bir savaşçı gibi tedirgin basarsın adımlarını. Tedirgin fakat o kaostan kurtulmak için olabildiğince hızlı. Gezegenlerin dönüş hızında bulunmayan bir anlam vardır o hızlı adımlarda. Ayağının salınması, sonsuz gökyüzünün tam merkezinden o soğuk taş ve kül yığıntılarına bir nefes gönderir gibidir. Azar azar can verir o salınımların yeryüzünde yitik düşmüş nice yoksulluklara. Varlığın gömülü olduğu bedenlere sahip olanlar seni nasıl kıskanırlar bir bilsen… Hiç erişemeyecekleri bir yaşamı nasıl kıskanırlar, nasıl özlerler…
Evet, evet. Sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin. Ne kadar anlatsam da bitmeyecek bir masal gibisin. Kelimelerin, sözcüklerin, sayıların ne yan yana ne alt alta dizilmesinin, formüller üretmesinin, şifreler kurmasının seni anlatmaya ne denli yetersiz kaldığını nasıl anlatsam sana bilmem ki! Sadece bu dünyadan hala ümit besleyebilmem, çiçeklerin ısrarla açmaya devam edeceğini ummam, kelebeklerin inatla yüzlerimize dokunacağını hayal etmem senden işte.
Evet, evet. Sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin. Bense geç bestelenmiş bir güftede erken yazılan bir mısrayım. Hangi notama ses vermeye çalışsam; hangi neyde, tamburda, rebapta, gitarda, kanunda, udda can bulmayı umsam hiç iyileşemeyeceğim kadar yaralı, hiç bilemediğim kadar belirsiz, hiç öpemeyecek kadar tedirginim. Dileğim, ezberimde olan bu cümleyi her söylediğimde gülden güzel gülüşünle göreyim seni. İşte bana en çok yetecek, aslında hiç yetmeyecek yegane mal varlığım. Senden gelip sende nihayete eren hayatım…       


Adem Özbay

0 yorum:

Yorum Gönder

Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...