Copyright © Sensiz Kelimeler Sözlüğü
Design by Dzignine

Gülkız





                                               
    kız nefesin gül kokuyor / içerin bahçe midir

Birin; bir görünüp, bir kaybolduğu masalda vurulmuştum ilkin sana. Bir türlü, pirelerin berberliğine aklım ermese de, seni pencerenin kenarında bir görenin bir daha iflah olmamasını pekala anlayabilmiştim. Ne rüzgârın şarkılar mırıldanması dağlara, ne kırlarda dolaşmana çiçeklerin usulcacık başlarını kaldırıp eşlik etmesi, şaşırtmamıştı beni. Ama derelerin şarıldarken uyanmasını, dolunayın gökyüzünü arşınlarken başının dönmesini garipserdim. Çünkü inanırdım ki, senin olduğun yerlerde tersine akardı zaman ve güzellikler utanıp saklarlardı kendini...
Ve masal döner dolaşır, sende biterdi. Bir kral gibi umutlar bağışlardın bana. Ülkende yetimliliğimi unuturdum. Yalnızlığından ışıklar saçılacak diye beklerdim. Aydınlığın aydınlığım olacak...
Hem sımsıcak çöl gecelerini getireceğini ümit ederdim o zaman. Ellerime sığmaz olurdu gülüşlerin. Kaçıracağımı zanneder, sımsıkı tutardım kirpiklerimi. Öylesine asılı kalırdın gözbebeklerimde. Ne zaman kanatlanmaya niyetlensen sitemlerin seni çekerdi gerisin geriye. Hep ülkemizin çiçek tayflarından bir demet gönderirdik gökkuşağına. Kimse bilmezdi bizim rengimizin rengini. Kimse de dilek tutamazdı gökkuşağımızın altında. Ne de güzel koşardık gönül fezamızda...
El ele tutuşunca bozguna uğramış güzlere hayat verirdik. Tüm kırlangıçlara güller dererdik onlardan. Sonra yağmura uzanırdık. Serinliğinden ulufeler dağıtırdık aşıklara. Öylesine cömerttik. Öylesine mesut. Hayatı seviyorduk. Seni bilmem ama ben, sana alıştığımdan umutluydum hayata karşı. Çünkü karşılıksız gülmeyi öğretmiştin bana. Ve kimse senin kadar güzel gülmüyordu. Kimse senin kadar güzel değildi de. Tüm bunların muhasebesini yapmak düşmüştü bir gün aklıma. Sensizliğe söylenmek zamanı geldi diye düşünmüştüm. Suçumun büyüklüğü karşısında eşiğinden boynum bükük dönmeliydim. Yollar bilinmezlere kadar uzamalıydı. Vardığım yer döneceğim yere çok uzak olmamalıydı. Baştan aşağı sen olmalıydı çiçekler...
Sözcüklerin arasından sana sunulmaya layık, bir şeylerin peşindeyken efil efil dolmuştun odama. Şaşkın siluetime haykırıvermiştin. Benim aşkım kifayet etmiyordu dindirmeye hüznünü. Hazırlık peşindeydin. Gülümsemekten korkuyordun. Sen olmamdan, senle olmamdan korkuyordun. Kopmalı ve yalnızlığına beni ortak etmemeliydin. Hastalığın gün be gün ilerliyordu. Can alıcını bensiz karşılamanı anlayamamışım ilkin. Anlamsız bir sürü şey dolmuştu kafama. İlk ağlamam o günlere rastlamıştı. Aslında sana dökmüştüm gözyaşlarımı. Teselli aramıştım resimlerinde. Anlamsız bakar gibiydin. Bakışlarının derinlerinde dalgalar koşuyordu bana. Denizlerin ve hüznümüzün maviliğini taşıyor gibiydiler. O zaman gökyüzünden avuçlarımla yıldız toplar, sana büyüyen başaklara serperdim. Aldırmamış, gitmiştin...
- Gelmemeliydin.
- Benimle konuşmayı denesen ne kaybedersin?
- Lütfen, bir daha gelme.
- Hayır, her gün geleceğim. Her saat geleceğim. Gerekirse burada
sabahlayacağım.
- Zil çalıyor, deyip arkanı dönerek giderdin. Bu gidişinin bir sonu olacağını hiç düşünmemiştim. Çocuk kreşinde öğretmenlik yapmanı çok garipsemiştim. Benden kaçmana bir bahane gibiydi. Senin çok aylarında mutlu kılanlar onlardı demek. Büşra'yı ne kadar da özledim.
Onu parka götürme bahanesiyle ne güzel kaytarırdık evden. Ne çok oyuncağı vardı. Senin kadar vardı en azından. Bize çay doldurmasını hatırlıyor musun? Dökmemek için çabalamasını. Bir çukulatalaya ne kadar sevinir, ne kadar çok öperdi bizi. Beni özlemiştir muhakkak.
Karanfilimizi özlemiştir. Keşke denize götürseler, bizi arasa kumsallarda. Minik elleriyle kumdan ev yapsa bize. Beş odalı olsa. Kocaman bir çocuk odası olsa. Sen yemek yapsan, ben kitap okusam salonda...
Hayata uzaktan gülümsemeyi seviyordum senle. Yaşamak ne saçlarımı okşuyor, ne de uzağına atıyordu beni. Alışmak zannettiğimin aksine kolay oldu yokluğuna. Halimi ortak ettiğim mısralarım oldu. Ne şikayetçiydim, ne kabullenmiştim uzaklığını. Tabutunu yüklendiğimde kuşlar susmuştu, incecik gözyaşları döküp beni tesellideydiler.
Mezarına bir gül'le yatırmıştım seni. Öylece kalakalmıştım başucunda. Dostlarımdan kimse yoktu. Aslında bir dostun omzunda gözyaşlanmayı istemiştim. İstemezdin. Hakkım yoktu seni üzmeye. Seni o çok sevdiğimiz Allahımıza emanet edip gerisin geriye döndüm oradan. Zavallı yüreğim böyle bir yıkıma nasıl dayandı, bilemiyorum. Tek hatırladığım, kaç gündür aç olduğum. Sensiz dokunuyor yiyecekler bana. Vücudum isyanında haklı, senle beslenirdim, biliyorsun...
Büşra geldi dün. Bizi beklediğini söyledi. İnanamadım. Koştum... Koştum... Uçarcasına aştım mesafeleri. Boynu bükük kalmıştın. Ne gülün ne oyuncakların vardı. Büşra oyuncaklar getirmişti sana. Ben karanfil. Şiir okuduk, hayaller kurduk. Geri dönmüştün, kırlarda koşuyorduk... Karanlıktan korkmaman için yanında kaldım çok geceler...
Sabahlar ne geç oluyor senin orada.
Uzun günlerim oldu senden sonra. Çok uzun. Ve artık zaman yılları geçilir kıldı yanımda. Senden kalanlarla avunmayı...
- Onu unutmamak ne kadar güç değil mi?
- Zor olan suskunluğunu hayal etmek. Gülememesini. Çok dokunuyor bana, çok dokunuyor. Bir elmayı ısırıp ısırıp yiyememesi. Veya portakalı elma gibi yiyememesi...
- Ama, bu kadar üzülmene yüreği dayanmazdı.
- Bilemiyorum. Ama çiçeklerin onsuz, arılara kendilerini sunması bile bana acı veriyor. Turnaların dolaşması gökyüzünde, ürkütüyor beni. Güneşin neşesi üzüyor beni. Böylesine yalnızlığım esiriyim. Karadeliklerin içinde sarhoşlar gibi dört bir yana toslamaktayım. Ellerim dualarımdan hep yalnızlık devşiriyor. Bir sen varsın işte. Bir sen...
- Ablamın seninle bir ömür yaşamasını ne kadarda isterdim. Ne mutlu olurdunuz. Çocuklarınız ne güzel olurdu. Belki de ablam kadar güzel gülerdi biri.
- Evet. Hadi dersine geç kalma sen.
- Peki, benden istediğin bir şey var mı?
- Hep gülümse.
- Tamam abi. Peki ama sen de birazcık gülersen...
Büşra'ya karşı gelmek imkansızdı. Güler gibi yapardım. Yüz hatlarım ihanet endişesiyle gerilir gerilir, küçük bir tebessüme müsaade ederlerdi. Benim için insanlığın katli kadar büyük suçtu bu. Gerçi beni çaresiz bırakıp gitmemle tüm ihanetler masum kalıyor gibiydi suçunun yanında. Ama sen kelimelere sığmayacak kadar lügatlerden bağımsızdın benim için. İhanet kelimesi de, aşk kelimesi de anlamını yitirmişti sende. Onun için fazla ziyankardım ve kelimelere hiç itimadım yoktu.
Masal başlamış, dağları aşıp yolunu tamamlamıştı. Çok uzaklardan bir şeyler ışıyor ve yüreğimi sımsıcak kılıyordu. Öyle kahramanlar gibi olmak istemiyordum. Hele kötü devlerden biri olmam seni üzerdi biliyorum. Şimdi, sonu hiçte merak edilmeyecek bir macerada üç beş kelimeyle yaşıyorum. Ceylan, kül, kardelen, gül, kırlangıç.
Şimdi çok uzaklardasın, çalıyor teybimde. Duvarlarda yaslanıp döktüğüm gözyaşlarım ıslanıyor ellerimde. Mahsun kuşlar dolaşıyor, bir baştan bir başa eylül sarısı göklerimde. Dilimde seni eritiyorum, ılık ılık akıyorsun kılcallarımdan hücrelerime. Sonuna el salladığım, kenarı paslanmış bir anı gelip çarpıyor gözlerime, seni kaybediyorum.
Gülkız.
Hiç kimseye söylemedim. İlk sana söylüyorum.
Seni çok özledim.
Oysaki ben; birin, bir görünüp bir kaybolduğu masalda vurulmuştum sana, ilkin...

Ve “kız nefesin gül kokuyor, içerin bahçe midir?” deyip Gülkız demiştim ben sana...




Adem Özbay
ademozbaya@gmail.com
www.ademozbay.com
www.gencgelisim.com


0 yorum:

Yorum Gönder

Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...