Copyright © Sensiz Kelimeler Sözlüğü
Design by Dzignine

Elbet bir gün ayrılacağız...

“Bir gün ayrılacağız biliyorsun değil mi?”
“Nerden çıktı şimdi bu, neden ayrılacakmışız?”
“Çünkü bütün güzel şeyler bir gün biter.”
“İnsan isterse bitirmez.”
“Bu insanın elinde olan bir durum değildir ki. Bir ağacın büyümesi gibidir, bir kuşun uçması gibi, bir şarkının bitmesi gibi. Eninde sonun biten hayat gibi, sevginin de Azrail’i vardır. Ölüm nasıl ki gelmeden önce saçları ağartarak, beli bükerek gösterirse kendini, aşkın ölümü de gelir, söyleyeceğini söyler. Öpüşlerin sayısı azalıyorsa, sarılmaların dakikaları kısalıyorsa, sevişmelerin iniltisi azalıyorsa, bil ki aşkın Azrail’i dolaşmaktadır etrafta.”
“Peki insan bunu engelleyemez mi?”
“Belki. Ama ben başarabileceğimize inanmıyorum.”
“Neden?”
“Hayat bir öğrenmeler kitabıdır. Biz daha ilk sayfalarındayız. Öğrendiklerimizin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ömrümüzün ortasında karşılaşsaydık seninle birlikteliğimiz daha güzel ve kalıcı olabilirdi. Oysa şimdi suya yazılan satırlar gibidir bizim birbirimizi sevmemiz.”
“Ben kayaya yazıyorum seni tatlı kız.” deyip kollarımı dolamıştım sana ve boynundan uzun uzun öpmüştüm.




Boynunu ve kulak memelerini öpmemi çok severdin. Çok sonraları artık gitmen yaklaştığında bir gece vakti zoraki sevişmelerimizin birinde kafama birden dank etmişti. Artık boynunu öpmüyordum uzun uzun, kulağını hiç öpmüyordum. Haklıydın aşkın Azrail’i etrafımızda dolanıyordu. Bizim sevdamızın saçları beyazlamış, beli bükülmüş, ömrünün son günlerini yaşıyordu.
Ölmüştü her canlı gibi sonunda. 35 yaşa ulaştığım şu günlerde anlıyorum ki, damarlarımızda gençlik ateşi dolaşırken yaşadığımız tüm aşklar eninde sonunda bitmeye mahkûmdu. Eğer tecrübe denen o öğretmen elimizden tutmazsa, sevmeyi öğrenememişsek -ki bence sevmek öğrenilebilir, geliştirilebilir- yolun sonuna geliveriyorduk farkında olmadan.
Şimdi gözlerim gözlerine değseydi, ellerim ellerini tutsaydı ne yapardım diye soruyorum kendime. Ne yapardım biliyor musun, hiç konuşmadan uzun uzun öperdim seni, bırakmadan saatlerce sarılırdım sana, hiç sesimi durdurmaya çalışmadan son ses sevişirdim senle. Bilirdim ki bunlardan biri ne zaman teklemeye başlarsa Azrail Efendi etrafta dolaşıyor demekti.




Sevmeyi öğrenmek en zoruymuş bu dünyada. Alfabeyi öğrenirken en kötüsü bir cetvelle parmak uçlarınız sızlar, yemek yapmayı öğrenirken en kötüsü yanık kokulu bir yemek yerdiniz. İşinizi öğrenirken en kötüsü birkaç maaşınızdan olurdunuz. Peki sevmeyi öğrenirken en kötüsü ne olurdu, tabii ki sevdiğinizi kaybetmek.
Biz kaybetmiştik. Büyük ikramiye hayali kuran talihli adayının amorti bile çıkmadığı bir büyük çekilişin ardından yaptığı gibi, kös kös kendi köşelerimize savrulmuştuk. Ulan hayat Allah belanı versin, bu kadar zor öğrenilir bir şey olmak zorunda mısın?
Sana söyleyemediğim binlerce milyonlarca canım’ı, bir tanem’i, seni seviyorum’u, aşkım’ı, sevgilim’i, cananım’ı, kraliçem’i, balım’ı şimdi söylemenin hiçbir anlamı yok biliyorum ama yine de söylemek istiyorum sana. Gözümü kapatıp karşımda seni hayal edip söylüyorum hep bunları. Geceleri sarıldığım başka kadınlara, yastıklara, hayallere durmadan söylüyorum şimdi. Söylemek benim kelimelerimden neyi eksiltir ki? Sana söyleyebilseydim, sana sarılıp bağıra bağıra söyleyebilseydim… O zaman kelimelerim çoğala çoğala büyük bir sözlük olacaktı içimde. Senin kalbinle benim kalbimin kullandığı iki kişilik bir dilin sözlüğü. 


Adem Özbay

0 yorum:

Yorum Gönder

Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...