üşüdünse söyle, güneşi
yakayım sana sevgilim. susadınsa avucuma toplayıp ırmakları içireyim gül
pembesi dudaklarına. acıktım dersen gönlümün ateşinde pişireyim en sevdiğin
yemekleri. terledinse olurum bir rüzgar, eserim saçlarına, her ürperdiğinde
tenin beni hatırlar. “akşam oldu yeter gayrı, uyuyalım” dersen püf deyip söndürürüm dolunayı. görsün
herkes, aşk nasıl da atıp tutturuyor çok seven aşıkları.
***
firar ediyorum yalnızlığından sevgilim. yoksa
hasretin öldürecek beni. teslim oldum diyorum, nerde beyaz bayrak diye esaretim
kabul görmüyor nezdinde. siper kazıyorum güllerin içine, bu seferde mavzer olup
gözlerin tarıyor gönlümden kalbime. böyle savaş olmaz, ya esir et, ya ver
özgürlüğümü! özgürlük dediysem, işgal et beni,
sarılarak kat topraklarına. aşkın birliği’ni kuralım avrupa birliği’nin
karşısına.
***
sen hangi mevsimdensin, hangi aydan, hangi
gündensin söylesene! bir bakıyorum lapa lapa kar altında üşüyen haziran
gibisin. bir de bakmışım yağmur, kar, fırtına içinde bir baharsın. seninle
hafta pazardan başlıyor bazen ve aralıktan sonra yeni yıla çıkmıyor takvimler.
ay mısın, güneş misin, gece misin, gündüz müsün sevdiğim. yanında hangi mevsimdeyim, hangi ayda, hangi günde bilemem; bir
kere öpmezsen beni bu hava durumunu düzeltemem.
***
seni sevmemle başladı dünyanın tarihi, ilk insan
diye boşuna çıkmadı adım. “seni seviyorum” yazabileyim diye icat edildi yazı.
sırf sana geleyim diyedir dostlarımın tekerleği bulması. sana yazmasaydım olur
muydu bu facebook’un da bir kıymeti harbiyesi! vermezsen sevgilim yanaktan bir
öpücük, tarih karışır, çıkar isyanlar, girer dünya fetret devrine. sıkıysa gelsin bir çelebi mehmet,
kursun yeniden sensiz ve bensiz bir devlet.
***
sana bir sır söyleyeyim mi? şu hayatta bir şey
öğrendim: en büyük devrim seni sevmekmiş. kapitalizm, sosyalizm hepsinden
geçtim, şimdi sensizim. bir ihtilal hazırladım başkaldırıp yalnızlığa,
sarılacağım sana ilk kavuşmamızın bildirisini yayınladığımda. musab, che,
malcolm, deniz, mayakovski bizi görseydi kesin devrimci selamı verirdi. sana bir sır söylüyorum bak, seveceğim seni ilk
görüşte, söylemezsin kuşlara di mi, yemin etsene!
***
bak söylerim, seni seviyorum derim, kuşlar düşer
dallardan. sonra toplarsın bütün çiçekleri şaşkın şaşkın şehrin parklarından.
kaybolur dereler tepeler, ne denizini bulur sular, ne açar kardelenler.
masallarda prensesleri öpmez prensler, türk filmlerinde kovalamaz ağaçların
arkasında birbirini sevenler. zeki müren “şimdi yakınlardasın” der, orhan veli anlatır da öyle gider. bak
söylerim, seni seviyorum derim, benden günah gider.
***
sen misin bu kadar güzel gülen, bir gülüşünden
kiraz ağaçları çiçek açtı erkenden. saçlarını savururken rüzgarlarda, sıraya
girdi tüm menekşeler. senin ayağının altına saklanmak için bir kuş gibi süzüldü
yapraklar. sen gelirsin diye sarıya, yeşile, pembeye, mora boyandı bahar. ben
seni çok seviyorum diye midir bilmem, ardından
koşmayı bıraktı saatleri zamanın. beni sorarsan iyiyim, selam eder gözlerinden
öperim.
***
prometheus ateşi çalmış tanrılardan, ben olsaydım
senin için gökyüzünü bile çalardım. tarık gemileri yakmış, ben olsaydım
denizleri yakardım senle arama girmesinler diye. fatih karadan yürütmüş
gemileri, ben kanat takar uçururdum sana getireceklerse beni. battal gazi
fethetmiş üç-beş kaleyi ne ki, ben fethederdim üç-beş galaksiyi. sevgilim, bir kahraman olsaydım tarihte, tüm
kitaplar benden bahsederdi, sırf seni çok sevdim diye.
***
sen istanbul gibisin, gözlerin bir martı gibi
süzülüyor denizlerime. sen kurtuba gibisin, gemileri yakıp gelmiştim kalbinin
eşiğine. saraybosna’sın sen, hüzünlerden sonra mostar gibi doğarsın içime.
kerbela’sın, susuzluğumda gelir su verirsin dudaklarının çeşmesinden. sen kudüs
gibisin, tanklara fırlattığım taştır sana verdiğim güller, özgürlüğümsün sen. ah sensiz her şehir sodom ve
gomore’dir bana, küllerine gömülürüm hasretinden.
***
sen ordasın ben burada, yani sen gündüzde ben
gecede. sen gelince biter gece, havalanır kuşlar gökyüzüne. kırlangıçlar yemek
götürür evine, doyar yavrular. sen gelince açar gelincikler, konar kelebekler
üstüne, uzaklar kilometreden iner metreye. sen gelince dalgalar sessizce vurur
sahile bebekler uyanmasın diye. trafik akar, kalabalık azalır, huzur çöker kente ve bir bahar mevsiminin şarkısı
dolar içime. sen gelince gelirim ben kendime.
***
işgal planlarım ele geçirilmiş muhbir kuşlarca.
siper alıp yanaklarına taarruza geçecekken dudaklarına, eldeki tek mühimmatı da
kaptırdım yakamoz oldu sahildeki sulara. süngü diye gülleri alıp taarruza
geçecekken, bulutlar toplaşıp durdurdular bu savaşı. gel razı ol sabah-akşam
sana sarılmaya, bozmayalım aramızdaki barışı.
aşkın sevr'i olmazmış, kazanan da kaybeden de bu barışta mutlu mesut yaşarmış.
***
gizemini çözdüm bu define haritasının, senmişsin
meğer şifrelenilen içine. gözlerin inciymiş gözkapaklarının arasında ağladıkça
büyüyen. saçlarına dizilirmiş elmaslar, yakutlar ay ışığında parlayan. tek taş
gibi konmuş yüzüne burnun, aynalarda güzelliği ortaya çıkan. kaşıkçı elmasından
daha değerlidir yanakçı elmasın. gamzelerinde saklıymış kaf dağının zümrütleri. kaldır ellerini bu bir
soygundur, yanağından öpmeye geldim seni.
***
ihbar etmiş yaramaz kuşlar bizi. kelebekler olay
yeri inceleme ekibi kurmuş, bir bir toplamışlar yanağından delilleri. arılar
davacı olmuş, kalmadı bir damla bal çiçeklerde diye. ay ışığı şahitlik
edecekmiş, olay gözümün önünde oldu diye. pencerenin önündeki menekşe savcılığa
soyunmuş, koklamıyor artık kimse bizi diye. itiraf
ediyorum hakim yıldız bey, öpüvermişim uyurken, dudaklarıma hakim olamadan.
***
neden durmaz kuşlar kırmızı ışıkta? hiç başını
kaldırıp yeşil yanmış mı diye bakmaz kaplumbağalar sahile koşarken. karşıya
geçerken hangi kelebek bakar sağına soluna? koşarken bir ceylan ne zaman söyler
üstünden geçen kartala, fazla hız yapma! sıkıysa ceza kessin ormanların aslanı,
radara yakalanmış bir kaplana. hangi gül bakar
pembe rujum akmış mı diye aynaya? işte sevgilim böyle özgürüm ben de seninle,
aşkın tüm yollarında.
***
ey doktor, gel de ruhumun dizine vur,
kanatlanayım aşkın refleksiyle. gönlüme bir röntgen çekip baksan yaram var mı
derinlerde. steteskopu dayayıp göğsüme, dinlesen bir ney gibi inleyen kalbimi.
dertlerime devan varsa yaz reçetemi. 100 mg mutluluk, 100 mg huzur yaz ey
doktor, yatılıya bırakma beni. kalırsam sadece yıldızları alırım refakatçi. hem ssk ödemez ise bunları, ödetir
elbet güller bir buse ile beni bu derde salanı.
***
rabbim, düşer iken tutundum bir şefkatli yıldıza.
dert gemisiyle açıldığım gönül okyanusunda yol gösterdi bana. ne zaman
kırılsam, gözyaşlarını merhem etti iyileştirdi beni. yaralarımı öptü de kangren
olmadan kesildim ayrılıktan. karşımda durdu da açıldı gözlerim, konuştu da
işitti kulaklarım, tuttu da ellerimi hissettim kendimi. ben ki kanadını çırpsa bir kuş, açsa bir gül, senden
bilirim. tüm bunlar bir rüyaysa küserim sana rabbim.
***
hava durumunu sundular sabah kuşlar. parçalı
bulutlu imiş gözlerin, bir çocuk dizini kanatsa sağanak yağmur olurmuşsun. az
güneşli imiş yanakların, gülümsediğinde açarmışsın ayçiçekleri gibi dünya
tarlasında. ikindi zamanlarında gönül tarafından lodos esermiş deniz kokan
teninde, akşamları ellerin ekside dudakların artıda imiş. ellerini ısıtsam sahillerde, dudağını değdirir
misin sensizlikte üşüyen kalbime?
***
ben bir tek seni görmeye geldim dünyaya.
uğramıştım bir güneş ışığı gibi, sabahları yağmurlarla bir çiğ damlasında
saçlarına düştüm. akşamları bir ay ışığıyla yanağına değdim. merhaba dedim
denizin kıyıyı okşayan dalgalarıyla, duydun mu bir çiçeği eline aldığında. işte
geldim, işte gidiyorum, gönlündür benim tek evim. gördüm ya seni, değdi ta o kadar
uzaklardan gelmeye dünyaya.
***
matematiği gözlerinden öğrendim ben. iki kere
baktın, iki kere yandım; dört gözle bekledim sayılar evinde. türkçeyi
dudakların öğretti bana. “seni” dedi, “seviyorum” dedim, sarıldım sana harfler
diyarında. kimyayı öğrenemezdim ellerin olmasa. ısındım, çözüldüm, havaya
karıştım ellerini tutunca. sınıfı geçtim mi söyleyemedi kuşlar. diplomayı sen
versen bi öpüşle, kızarsa yanaklar.
***
üzülme, sen üzüldüğünde ağlar ırmaklar denizin
kucağına yaslayıp başlarını. kaybolur turnalar evlerine giden yolda. üzülürsen,
bal yerine gözyaşlarının tuzunu bulur arılar her kondukları çiçekte. parklarda
bir çocuk kaybeder annesinin elini. üzülürsen güneşli havalar birden yağmura
teslim eder kendini, ay bile saklar ışığını,
geceleri yollar kararır. üzülme sevdiğim, üzülürsen göremem, yürüyemem, atmaz
kalbim bile.
***
bir film olsam gönlünde vizyona çıkan. mısırını
kuşlar getirse seni hayal ettiğim tarlalardan. biletini bir sevenin mektubunu
taşıyan postacı getirse, içsen sonra sana özlem türküleri söylediğim ırmağın
suyundan. başrolde bir menekşe, bir gelincik, bir de sen olsan. kaybolsak
içimizin denizlerinde, gözlerin deniz feneri olsa. rekorlar kırsak aşklar gişesinde, iki kişilik bir biletle.
bir film olsam, gönlünde hep vizyonda kalsam!
***
sen ve ben bayırlarda yarışan iki rüzgar gibiyiz.
ben su kenarında bir ney olsam dertlerin ırmağı gibi ağlasam, sen bir kuğu
olurdun gülüşüyle suda salınan. uçsuz bucaksız gökyüzünde iki uçurtma gibi
dolaşır gözlerimde gözlerin, tutsam ellerinden bütün ovaları koşarak geçerim.
güle serenat yapan bülbül bilmez, ben sana
ne söylesem seni ne çok sevdiğimi bilirim.
***
bir varmış bir yokmuş diye anlatırlar seni
çocuklara. devleri yenen prens kurtarırmış seni kötü cadının elinden. ta kaf
dağında yaşarmışsın, incilerden yapılmış bir sarayda. elinde bir iğne,
işlermişsin gökyüzüne yıldızları ince ince. ormanda kaybolsan, ceylanlar eşlik
edermiş beni arayışına. ben ki binmişim atıma, sürerim bi gözlerine, bi saçlarına. bu masal bitse bitse
gökten üç elma düşer, ikisi yanaklarına…
***
yıldızlardan düşerken tuttum ben senin ellerini.
o yüzden gözlerin bir galaksiye bakar gibi bakıyor gözlerime. ben her gün
karadeliklerde kaybolurken senin ışığınla buluyorum evrenin ortasında yönümü.
sonsuzluktan bakıp da gördüğüm iki mavi gezegenmiş gözlerin. yıldızlar saçların
gibi dağılmış göğün başına. ellerindir senin
yüzümü okşayan rüzgarlar. güneş sensen, yıldız sensen, ay sensen bu alemde ben
başka kimi sevsem.
***
bir kuş olsam da konsam bir buluta, saçlarını
koklar gibi. baksam gözlerine salsam kendimi rüyalara, kucağında uyur gibi.
bebeğini yıkayan bir anne gibi tutsam ellerinden narince, bir arının çiçeği
öpmesi gibi. seni yazmaya mürekkep oldu da yetmedi denizler. bir tartıya koysam
yine sen ağır çekersin, öbür kefede olsa da evren. sen bu dünyanın başına
gelen en güzel şeysin, benim de kalbime düşüveren.
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...