seni çok sevdiğimi kimselere
söyleme sevgilim. çok çektirirler sonra bana yıldızlar, kuşlar, bulutlar...
canımdan bezdirirler kelebekler, çiçekler yağmurlar… ne doğan gün alır
selamımı, ne ay ışığı gelip pencereme söyler serenadını. boykot eder, öpmez dudakların;
mayınlı bölge deyip ellerimi dolaştırmaz yanakların. sevgilim, sakın ola seni
çok sevdiğimi kimseye söyleme, aşkımıza nazar değdirip bana hasretlik çektirme!
***
sevgilim, sen gözlerini
açmamışsan gün doğmamıştır, sen ağlamamışsan yağmamıştır yağmur, sen
üflememişsen esmemiştir rüzgar, senin teninin kokusu yayılmamışsa açmamıştır
çiçekler, sen gülümsememişsen bahar gelmemiştir, sen mırıldanmıyorsan eski bir
zeki müren şarkısı, kuşlar şakımıyordur daldan dala. sevgilim, bilmez misin;
mevsimleri yaşarım kucağından, hava durumunu alırım yanağından…
***
hangi durağındayız sevgilim
seninle sevmek yolculuğunun? ulaşır mıyız dersin kavuşmaya, kalbimizin
kılavuzluğunda? rezervasyonu yok diye aşkın, hemen kaptım biletimi seni görür
görmez gözlerinden. dudaklarımı akbil eyledim, dakka başı yeni bi duraktayım.
sevgilim, gel uzun yolu bırakıp kestirmeden sarılalım. “son durak!” diye anons
etti yüreğim ellerini tuttuğumda, ışık hızı neymiş, vardım kalp hızımla anında
sana.
***
üç günlük ömrü kalmış bir
hastanın, yaşamak sevgisi gibi seviyorum seni. bir saniyeye bin saat ekliyorum
sırf daha çok göreyim diye seni dünya gözüyle. “açık kalp ameliyatı yaparsak
daha çok gün görürsün dünyada” dese de doktorlar, korkumdan razı gelmedim fazla
yaşamaya, sevgilim ya sen gidersen kalbim açıldığında...
***
seni özledim! tıpkı
yuvasından düşen yavrusunu bekleyen bir serçe gibiyim bu dünyanın üstünde.
ayağımı atsam bir göktaşı gibi yanıp gideceğim hasretinin atmosferinde. bir
öpsem seni kavuştuğumda, sanki magmanın sıcaklığı vurur yüzüme. bir mektubunu
okusam, gözlerim yağmur bulutlarının evi, bir sarılsam sana sanki sarar
etrafımı yanardağın külleri. özledim seni sevgilim, hava gibi, su gibi...
***
ne zaman bir yıldız görsem
gökyüzünde sen gelirsin aklıma. hangi çiçeği koklasam, sanki seni bulurum yanı
başımda. bir bebek gülümsese, bir kuş bir şarkıya başlasa seni duyarım. rüzgar
vurduğunda her sefer yüzüme, sana dokunurum. uzakta olsan da sevgilim, kalbimin
pusulası ile seni içimde bulurum.
***
öylesine büyük seviyorum ki
seni, kolların toroslar gibi uzanır sardığında beni. gülerken van gölü,
ağlarken tuz gölüdür gözlerin. bulutlar elbisendir her gece yıldızlarla vals
yaptığında. dolunay yol gösterir eşlik edeyim diye sana. ne kadar güzel
yaratmış rabbim seni, hakkımı yemeyelim ben de çok güzel sevdim seni.
***
kalbimin bayrağıdır
saçların; rüzgarda savruldukça bağımsız yaşar aşk devletimiz. bakışlarınla
sınırları çizilir gönül topraklarımızın. ilk öptüğün gün kuruluş, kavuştuğumuz
gün kurtuluş bayramıdır. her sabah kucağında okurum istiklâl marşını, kıpırdamadan
sarılmaktır ilk şartı. sevgilim, seni sevdikçe özgürdür bizim ülkemiz, sen
güldükçe hep yönetimde olur bizim hükümetimiz.
***
sevgilim, ne zaman kalbim
teklese, göğsüme bir acı çöreklense koşuyorum hemen kucak hastanene.
röntgenimde sen çıkıyorsun, kan grubumda adının baş harfi. parmak izimde yüzün
saklı, retinamda bakışın. öpmediğin her gün suni teneffüs yap diye boğuluyorum
yalancıktan; okşa saçlarımı diye kopuyor başım ağrıdan. sevgilim, aspirinim de
sensin gripinim de, soğuk algınlığıma öpüşün iyi gelir, kalp ağrılarıma
gülüşün...
***
kuşlar göç ederken
mevsimlerden mevsime, nereye konacaklarını bilemeden; ben hep seni aradım.
çatlamış toprakları öperken dudağından serseri yağmurlar, ilkbaharda açan
çiçekleri talan ederken arsız arılar, ben hep seni aradım. azrail yanaşmışken
canımın yanı başına, durmadım seni aradım. sevgilim, aradığım sendin, bulduğum
ben; kendimde seni buldum, kalbimde ikimizi…
***
sen istanbul kadar zarifsin,
marmara kadar engin… özlediğimde bir sivas türküsü gibi hüzünlüsün,
kavuştuğumda nemrut dağı kadar eşsiz. öptüğümde ankara ovası kadar büyür
yanağın, izmir kordonu gibi uzar dudağım. ellerin adana sıcağı, gözlerin
çanakkale mavisi. sevgilim, memleketim kadar güzelsin, vatanım kadar özgesin,
sen kalbimin başkentisin.
***
sen gülünce adile naşit gibi
oluyorsun tatlı ve sevimli, bense sana kızınca münir özkul’a dönüyorum sert ama
çok da müşfik. afakanlar basınca erol taş gibi olsam da, senin bir tebessümünle
hulisi kentmenleşiyorum. sen filiz akın gibi zarifken, ben ayhan ışık olup
dikiliyorum karşına, hale soygazi olup da düştün mü dara, yetişiyorum
malkoçoğlu cüneyt arkın olup imdadına. sevgilim, var mısın bizim filmimizde
kavuşmalı bir sona?
***
iki kere iki aşk edermiş ve
su aşk derecesinde kaynar, ayrılıkta hemencecik donarmış. çünkü insan başladı
mı hasret çekmeye, gönlü direkt sıfırın altına düşermiş. asık bir surat
everest’in tepesi kadar soğuk, seven bir kalp kıskanınca volkanlardan daha
sıcak olurmuş. sevgilim, sırf bu sebepten, dudaklarını termometre yapıp ateşimi
ölçsen diyorum günde 41 kere. sonra el açsın herkes “maşallah allah’ım sen
bunları hiç ayırma…” diye.
***
sevgilim, mevlana’ydım, sen
şems olunca öğrendim aşkın ateşinde yanmayı. yunus’tum, seni taptuk bilip eğri
odundan sakındırdım soframızın ateşini. fatih’ken ben, sen akşemsettinim olup
kalbi fethetmeyi öğrettin bana. seni sevince gördüm yıldızlar parlarmış
gökyüzünde. ve sevmek en büyük kerametmiş insanoğlunun gönül evreninde.
sevgilim, sevapmış sana bakmak diye doldurdum amel defterimi senle…
***
sensiz her gün hasretin
karşısında ofsayta düşüyorum sevgilim. şöyle okkalı bir gol atayım diyorum
ayrılığın kalesine, uğruyorum kıskanç bakışların faulüne. penaltı versin de
dudakların, gerilip bir öpeyim diyorum ortasından alnının. kavuşamamayı taca
atıp galibiyet sevinci ile sarılayım diyorum boynuna, sakın utanıp da
yanaklarından kırmızı kart çıkarma bana. gel olalım seninle şampiyon, bu dünya
aşk kupasında…
***
sana söyleyeceğim bir şey
var sevgilim. ne zaman söylemek için açsam kalbimin sözlüğünü, yerinde
bulamıyorum derdimi anlatacak hiçbir kelimeyi… uzak bir istasyondan alıp başını
giden bir tren gibiyim; gidip gidip geriye varan bir kartal gibiyim kanatlarını
açamayan… kabuğundan çıkışı gibi bir tırtılın, soyunuyorum kendi derimi.
yaralarımdan haber getirdim sana, öper misin acıdıkça bağrımı? bir kelebeğin
tekme attığını duydun mu, öyle dedi gözlerin bana, gidiyordun, gidiyordun ve
hiç yoktun yanımda bütün kanamalarımda…
***
sana söyleyeceğim bir şey var sevgilim. söylemek için papatyalara yumruk attım, seviyor demesinler diye. ben ki dudaklarından başka kimseden duymak istemem, kucağından başka hiçbir mezara gömdürmem kendimi. tırnaklarımla kazarım gözyaşlarını, yine de döktürmem. zaten bir şarkıydın sen, rüzgar söyledikçe tükenen. esme bu taraflara, seni her görmem ölümüme sebep. yağma yağmurlarla, ıslandıkça yanıyorum, arkandan hiç ağlayamadığıma.
sana söyleyeceğim bir şey var sevgilim. söylemek için papatyalara yumruk attım, seviyor demesinler diye. ben ki dudaklarından başka kimseden duymak istemem, kucağından başka hiçbir mezara gömdürmem kendimi. tırnaklarımla kazarım gözyaşlarını, yine de döktürmem. zaten bir şarkıydın sen, rüzgar söyledikçe tükenen. esme bu taraflara, seni her görmem ölümüme sebep. yağma yağmurlarla, ıslandıkça yanıyorum, arkandan hiç ağlayamadığıma.
***
sana söyleyeceğim bir şey var sevgilim. bahar gelince açan çiçekler gibi, uçan kuşlar gibi söylemek istediğim… hani bir bulutun üstümüzden geçerkenki nazlı dansı, annemin önce dövüp sonra öptüğü yanaklarımın kızarıklığı, doyunca hamd eden, korkunca allah diyen dilimin şaşkınlığı, sana her sarıldığımda toprağın ayağımın altından kayması, böyle bir şeysin işte sen, hayatımın en olmadık tadı.
sana söyleyeceğim bir şey var sevgilim. bahar gelince açan çiçekler gibi, uçan kuşlar gibi söylemek istediğim… hani bir bulutun üstümüzden geçerkenki nazlı dansı, annemin önce dövüp sonra öptüğü yanaklarımın kızarıklığı, doyunca hamd eden, korkunca allah diyen dilimin şaşkınlığı, sana her sarıldığımda toprağın ayağımın altından kayması, böyle bir şeysin işte sen, hayatımın en olmadık tadı.
***
seni öptüğümde gözlerini kapatma sevgilim. senin gözlerin olmadan nasıl yaşarım, nasıl görürüm kendimi, nasıl hava alır yaşarım bu ömrü? seni seviyormuşum kalbim, söyledi de öyle bildim. seni sevmeyi ekmek gibi su gibi vatan gibi aziz bildim.
seni öptüğümde gözlerini kapatma sevgilim. senin gözlerin olmadan nasıl yaşarım, nasıl görürüm kendimi, nasıl hava alır yaşarım bu ömrü? seni seviyormuşum kalbim, söyledi de öyle bildim. seni sevmeyi ekmek gibi su gibi vatan gibi aziz bildim.
***
hangi masaldan çıkıp geldin
sevgilim sen buraya? keloğlan’ın devlerden kurtarıp gönlüğünü kaptırdığı peri
padişahının kızı sen misin? kırk haramilerden kaçıp da alaaddin’in gönlünün
lambasını yakan sen misin? tepegözü öldüren basat’ın gözüne giren yiğit prenses
misin? bin bir gece masallarının yürekleri dağlayan güzeli misin beni böyle her
gece başka bir rüyanın içine hapseden? gördüm gökten düşen üç elma, ikisi
yanaklarında...
***
gökyüzünün başından sonuna
direk dikip yıldızlardan mahya yapıyorum her akşam sana. kalbini yaslayıp da
okursan “seni seviyorum” yazar orda. bir rüyanın içine düşüp de görürsen
kendini çiçek bahçelerinde, bil ki çiçek kalmamıştır gönül evimin bahçesinde.
su istersen susadım diye getiririm okyanusları tuz arıtma tesisi de içinde.
sevgilim, “atıyor” derlerse benim için sana, seni görseler güneşi getirirlerdi
üşeme diye ayazda.
***
sevgilim, seni aradı
gözlerim mahkeme koridorlarında, tebligatı ulaştırmadı mı kuşlar sana? yoktun
borçlu olduğun davada, aşkın adaletinden kaçmasana! doğduğumdan beridir
alacaklıyım senden, dudaklarını hacze geldim. “yok borcum!” dersen, delil
olarak özlemekten yorulmuş kalbimi gösteririm. borçtan kaçayım diye rüşvet
niyetine bir sarıl desen de, nasıl olsa düşürdüm elime demem, ömür boyu
taksitle tahsilat da kabul ederim.
***
aşk besmelesiymiş yaşamanın,
seni sevince anladım. hatmettim tüm ayetlerini, dudakta es verdim yanakta
şahadet getirdim. gözlerine baktığımda mucizelere itimat ettim, ellerini
tuttuğumda farz-ı aşkı bildim. en kolayı meleklere iman etmek oldu seni görür
görmez, aşkın namazıdır bu dedim kucağında uyuya kalır kalmaz. rabbim dedim,
seni yaratmış diye günde beş vakit şükrettim. elhamdülillah sevgilim, iyi ki
seni sevdim!
***
seni sevmemle başladı
dünyanın tarihi. sana geleyim diye keşfedildi tekerlek. sana çiçek alayım diye
bulundu para. facebook’ta yazayım seni diye icat edildi yazı. piyerloti’de çay
içelim diye fethetti fatih istanbul’u. özgürce sarılalım diye yapıldı fransız
ihtilali. yıldızlardan mı düştün diye bakmaya çıktı apollo uzaya. sevgilim, gel
bir çağ başlatalım aşkın tarihinde; yaz sen de kalbine “ademden önce, ademden
sonra” diye.
***
gözlerinin önünde tek ayak
üzerinde bekleyen bir öğrenci oldum seni gördüğümde. sınav kağıdı diye denizi
getirdiler martılar önüme, her soruya bin cevap verdim yine de seni en çok
nasıl sevilir bilemedim. sınıfta kalmamam için tüm derslere kucağında çalışmam
lazım. türkçe dudaklarında, matematik yanaklarında, fen bilgisi sıcaklığında…
sevgilim, kalsam da olur hayat bilgisinden, yeter ki geçir sen beni “aşk
bilgisi”nden.
***
sevgilim, bir sevmek hesabı
açtıralım seninle biz aşk bankasında. kâr payı diyerek sarılalım birbirimize,
ikiye katlansın mevduatımız seni her öptüğümde. sen menekşeli pencerenden el
salla her sabah sevdanın veznecisi olarak, ben sıraya gireyim kuşlarla al
yanaktan tadarak. sevgilim, yaz geldi ya dünyaya, dayanamıyorum senin bu
tatlılığına. bir kampanya yapıp kalbinden kredi açsana, mutluluk kartımızın
limitini artırsana!
***
sevince kaç kere atar kalbim
bir dakikada? nasıl havalara uçulur bir bakışın rüzgarıyla? neden çok güzel
kokar bir çiçek sevdiğine sunulunca? kuşlar nasıl da güzel öter sevdiğinin
kucağına başını yaslayınca. neresidir bir seven kalp için en yükseği bu
dünyada. ve nasıl çalışır kalbin atardamarı, sevdikçe nasıl da telaşlı pompalar
kanı. tüm bunları senden öğrendim ben sevgilim, oldum sanki bir “aşkbritanikası”…
***
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...