Hiç iyi
etmediniz doktor.
Yaşanacak ömrüme
gün koymanız üzdü beni. Ben daha şöyle canımın istediği gibi aşık olamamıştım,
hiç iyi etmediniz doktor. Şimdi daha fazla ölümlü ilan ettiniz beni. Oysaki ben
de yatağımda derin bir uykuya dalar gibi ölebilirdim. Ya da bir kazada
karşılaşabilirdim Azrail’le. Belki de komik ölebilirdim, Apolla11’in dünyaya
düşen parçalarından biri başıma düşebilirdi mesela. Gerçi hiçbir ölüm komik
değildir, öylesine söyledim. Hem hiç iyi etmediniz doktor, bir hastanede
randevulaştırdınız beni Azrail’le.
Hiç merakım
kalmadı şimdi ölüme.
Hiç iyi
etmediniz doktor.
Sayı saymasını
bildiğime ilk kez üzüldüm. Nasıl ki, ayrılınca sevenler boncuk dizerlermiş
ayrılık günlerine. Yirmisinde yavuklusuna hasret bırakıp vatan hizmetine
gidenlerde ranzalara çentik atarlarmış. Şimdi ben penceremde güneş sayıyorum.
Ay sayıyorum. Yeniden görebildiğim her güneş, bir çocuğun akşam babasına
kavuşma heyecanına götürüyor beni. Lokmalarımı da sayıyorum doktor. Yaşımı
belirten sayıların az olduğu zamanlarda, babamın aybaşlarında alıp getirdiği
muzları yerkenki gibi azar azar, saya saya yiyorum şimdi her şeyi. Hastanenin
kurtlu mercimeği, kuru fasulyesi, taşlı pilavı ne güzel. Ne güzel yanık
patateslere bandırdığım ekmeğin tadı. Yakında nefeslerimi de sayacağım doktor.
Ne kadar kıymet bilmezleriyiz bu dünyanın, bedavadan içimize çektiğimiz şu
oksijeni şimdi saya saya vücudumla buluşturacağım. Bir kimyacı edası olmayacak
yüzümde belki. Zaten yüzümü şimdi bir aynalar geri veriyor bana. Artık
sayılarda yitirdiğim bir adamım ben doktor.
Hem hiç iyi
etmediniz doktor, beni sayılara düşman ettiniz.
Hiç iyi
etmediniz doktor.
Çocukları
korkutan bir adam yaptınız beni. Bir zamanlar sırma edasındaki saçlarıma sanki
atom bombası attınız. Darmadağınıklığına bile razıyım şimdi, tüm taraklar sizin
olsaydı da saçlarıma dokunmasaydınız doktor. Hele kaşlarımda terk ettiğinde
yüzümü bir cüzzamlı gibi kaçtım ceketimin cebinden hiç eksik olmayan el
aynamdan. Bir ara figüran oldum, hastane tiyatrosunda hastayı oynuyorum. Makyaj
yapılmış, saçlarım, kaşlarım gözükmüyor. Oyun bitti sıkıntılı bir rüyadan
uyanır gibi, kaşlarımı açtılar makyajcılar, saçlarım aynaları renklendirdi.
Soğuk hava gelince doktor, hayalim kaçtı gözlerimden, pencereyi açmasaydın
keşke hemşire hanım. İnsan bu hastanelerin hayallerinden başka nesini sevebilir
ki? Hem hiç iyi etmediniz doktor, beni çocuklara sevimsiz kıldınız. Belki
hemşire hanım işyerime gelecekti, sevecektik birbirimizi, evlenecektik,
çocuklarımız olacaktı beni gördüklerinde annelerine gözyaşlarıyla
kaçmayacaklardı.
Hiç iyi
etmediniz doktor, beni uykuya zorlanan bir çocuğa harami kıldınız.
Hiç iyi
etmediniz doktor.
Hayallerimi
kaçırdınız benden. Şöyle bir ahşap evin balkonunda kitabımı okuyup çay içmeyi
çok gördünüz bana. Yaz gelince kelebeklerle yarışacağım bir çiftlikte yaşamayı
da çok gördünüz. Altınyıldız takım elbisemi daha kaç defa giydim ki. Hem altı
yılın birikimiyle altıma çektiğim spor arabamla kaç kilometre yaptım daha. Hele
Avrupa’nın dev gökdelenlerini, Asya’nın pirinç tarlalarını, Amerika’nın kara
adamlarıyla dolu sokaklarını görememek deli edecek beni. Yerlileri görmeyi
iptal edebilirdim belki, ama sen bir yatağa tıktın beni doktor. Hiç ama hiç iyi etmediniz doktor.
Van Gölü’nü bile
görmemişken Azrail’le gezintiye çıkarıyorsunuz beni.
Hiç iyi
etmediniz doktor.
Yaşanacak ömrüme
gün koymanız üzdü beni. Ben daha şöyle canımın istediği gibi aşık olamamıştım,
hiç iyi etmediniz doktor. Şimdi daha fazla ölümlü ilan ettiniz beni. Oysaki
bende yatağımda derin bir uykuya dalar gibi ölebilirdim. Ya da bir kazada
karşılaşabilirdim Azrail’le. Belki de komik ölebilirdim, Apolla11’in dünyaya
düşen parçalarından biri başıma düşebilirdi mesela. Gerçi hiçbir ölüm komik
değildir, öylesine söyledim. Hem hiç iyi etmediniz doktor, bir hastanede
randevulaştırdınız beni Azrail’le.
Hiç merakım
kalmadı şimdi ölmeye.
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...