Menteşeden
kanatlarla yaşar insan ömrü. Doğduğunda bir kanadında yaşamı taşır, diğerinde
ölümü. Her an ensesinde taşıdığı bu ateşle, imtihan süresince iki dünyanın
ortasında bedenini bu kanatların tasallutundan kurtaramaz. Ne zaman yaşama
doğru eğilse bir kanadıyla, ölüm öbür taraftan, en ufak bir esintiyle bile
okyanus kasırgaları gibi çeker onu öbür tarafa. Ne yaşamdan kopabilir insan, ne
ölümden... Yaratıcının çivisiyle bu görünmez kanatlara çakılmış, evrenin
ortasında sonsuz bir boşluğa asılmıştır.
Menteşeden
kanatlarla yaşar insan ömrü. Gözünü açar açmaz annesi karşılar onu sıcacık
tebessümüyle. Tam onun merhametli göğsüne alışmışken, öbür kanattan hafif hafif
bir öksürük gelir. Kendini hatırlatmak
isteyen babadır bu. Öbür kanadı mesken tutmuş; vakarı, ciddiyeti, ağır
kanlılığı ve maişet derdiyle bükülmüş beliyle ‘Burdayım’ demektedir. Büyümek
telaşıyla bir oraya bir buraya koşuşturan küçük bedenimiz düşüp de incittiğinde
o minnacık dizini, hemen kol kanat gerer anne. Ne zaman dara düşüp de bir balon
parasına muhtaç olsak biliriz ki, öbür kanatta şefkatini kalbine gömmüş bir
baba beklemektedir. Anne ve babanın, yaşımız kaç olursa olsun her daim devam
eden, küçük bedenimizi sıkıca kavrama arzularıyla ve gözyaşlarıyla çakılarak
asılırız çocukluğun bitmez mutluluğuna.
Menteşeden
kanatlarla yaşar insan ömrü. Büyüyüp de adam olduğunu anladığı gün, o güne
kadar sırtında taşıdığı kanatlarını bir çırpıda atıverir üzerinden. Artık bir
gram bile ağırlığı olmadan dolaşmaktadır ömrün sokaklarında, caddelerinde,
kaldırımlarında. Ama bir gün, ne ağırlığını ne büyüklüğünü tahmin edemediği bir
kanat takılıverir bir tarafına. Bütün hırçın denizleri bir tebessümüyle
sakinleştirecek sevgili ansızın gelip ona aşk kanadını takmıştır. O kanat onu öylesine
yükseltir ki, bulutları aşan bedeniyle sanki gökyüzüne çakılıkalıverir. Böyle
sürüp gideceğini sandığı mutluluk hali günden güne nihayete doğru yol alırken,
tek tarafında taşıdığı kanat onu yerlere kadar düşürüp süründürmeye başlamıştır
bile. Ne zaman ki sevgilinin teninde kaybolup mesut bir yuvada çocuklardan bir
kanat daha takar, işte o zaman, engin bir berraklığın içinde aşk oklarıyla
çakılı kanatların tutsaklığına binler kere şükreder. Çünkü bu tutsaklık, gönül
deryasında bir yelkenli olup gül bahçeleriyle dolu bir cennet adasına durmadan
sürüklemektedir onu.
Menteşeden
kanatlarla yaşar insan ömrü. Sevgilinin iki gözü ve burnu bir menteşe gibi onu
bakışlarının esaretine aldığında, iki yanağı ve dudağı menteşe gibi dudaklarını
sardığında, iki kolu ve bedeniyle hiç ayrılmayacakmışçasına tek vücut
olduklarında anlar insan hayatın neden bir menteşe gibi üzerimize
çöreklendiğini. Her daim mutluluklarını bir kanada, hüzünlerini öbür kanada;
güzellikleri bir kanada, çirkinlikleri öbür kanada yükleyerek sırtımızdan neden
hiç inmediğini anlar.
Menteşeden
kanatlarla yaşar insan ömrü. Kalbinden bağlamak ister kendini her zaman. Kimisi
için çok ötelerden bir aşka, kimisi için yanı başında nefesini hissedeceği bir
aşka kul pençe olmak ister. Yüreğini, kalpsiz müritlerince çarmıhın eline
teslim edilen İsa gibi sonsuz bir teslimiyet, sonsuz bir ihtiram ile aşka
gerer. En umutsuz zamanlarda, en yalnız kalışlarda, en çok boşlukta kalınan
anlarda ayaklarımızın altındaki dünya çekiliverdiğinde, işte bizi menteşe gibi
hayata bağlayan aşklardır, kanatlarımız. Ne onlarsız ayakta durmayı
becerebiliriz, ne de onlar bizsiz havalanıp gidecek bir gökyüzü bulur.
Menteşeden
kanatlarla yaşar insan ömrü. Bu yüzden umut kesilmez yaşamaktan. Korkulmaz
ölmekten. Bıkılmaz sevmekten. Her şeyin sonuna varıldığında, daha yeni başlamış
bir bahar yağmuru gibi yaşanır bu ömür yolculuğu. Hele güzel gözleriyle bakan,
güzel yanaklarıyla gülen mevsim yüzlü bir aşk varsa başınızın üzerinde, bu
hayata tutunulur menteşe gibi. Ve yaşanılır kanatlanmış da başımızın üzerinde
uçan gökkuşağı renkli bir kelebek gibi...
Menteşeden
kanatlarla yaşar insan ömrü.
Senin gözlerin, senin yanakların, senin
kollarında...
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...