Suyu taşırmadan varolmak
Uzakdoğuda bir Budist tapınağı bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatılmak
istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısında bir
yabancı geldi. Kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya
inanılıyordu, o yüzden kapıda bir tokmak, çan veya zil yoktu. Bir süre sonra kapı
açıldı. İçerdeki Budist, kapıda duran yabancıya baktı. Gelen yabancı, tapınağa
girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve yabancıya uzattı. Bu, yeni bir aracıyı kabul
edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı su üstünde
yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerdeki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı.
“Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer
vardı.”
Huzur için içinize bakın
İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş... Hep
şikayetçi, hep bıkkınmış... Bir gün melekler, mutluluğu saklamaya karar
vermişler. ''Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini
bilirler.'' diyerek başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak
kolay değilmiş çünkü. Kimisi "Everest'in tepesine saklayalım", kimisi
"Atlas Okyanusu'nun dibine" demiş. Tac
Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan
odası, dondurma külahı, sigara paketi, lale bahçesi... Pek çok yer düşünmüşler
ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş..
Derken, meleklerden biri "İçlerine
saklayalım." demiş. "Kimsenin aklına gelmez içine bakmak…"
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde
saklıymış... Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın
yüzü... Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk. Ne başkasının ekmeğinde, ne
başkasının evinde, ne de başka bir şeyde...
Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun. Siz dışını boş
verin, içine bakın...
Güneş ve rüzgar
Güneş ile rüzgar, hangisinin daha güçlü olduğu
konusunda tartışırlar. Ve rüzgar “Sana benim daha güçlü olduğumu
kanıtlayacağım.” der. “Şuradaki yaşlı adamı görüyor musun, hani şu üstünde
palto olan. Bahse girerim, o paltoyu üstünden senden çok daha çabuk söküp
alabilirim.”
Bu denemeye razı olan güneş, bir bulutun arkasına
gizlenir ve rüzgar bir fırtına gücüyle esmeye başlar. Ancak rüzgar şiddetini ne
kadar artırırsa yaşlı adam da paltosuna o kadar sarınır. Sonunda rüzgar pes
edip durulur ve güneş bulutun arkasından çıkarak yaşlı adama sıcacık gülümser.
Bunu gören yaşlı adamın yüzünde bir hoşnutluk ifadesi belirir. Ve paltosunu
çıkarır. İddiayı kazanan güneş rüzgara “Dostluk ve naziklik, her zaman haşinlik
ve zorbalıktan daha güçlüdür...” der.
İyilik ve kötülük
Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı:
Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı:
- Onlar benim için iki simgedir evlat.
- Neyin simgesi?
- İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa ve şöyle dedi:
- Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem!
- Neyin simgesi?
- İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa ve şöyle dedi:
- Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem!
Nereye bakarsan onu
görürsün
Hapishanede günlerini
sayan iki mahpus birlikte duvara bir delik delerler. Deliği sadece başlarının
sığacağı kadar genişlettiklerinde, hadi dışarı bir bakalım, derler. Önce biri
başını delikten dışarı uzatır ve ekşimiş bir yüz ifadesiyle “Çok kötü
ağabeyciğim çok kötü!” der. “Her taraf çamur, her taraf berbat…” Diğeri şaşırır
ve başını dışarı uzatır. Bakar bakar… Ve hayran bir yüz ifadesiyle; “Muhteşem!”
der. “Muhteşem bir gökyüzü, ağaçlar, bulutlar, kuşlar çiçekler var…”
Hayat 5 topla oynanan oyundur
Rahmetli Üzeyir Garih, yıllar önce Çukurova'ya gelmiş. Adana'da iş adamları
toplantısında bir konuma yapmış. Bugünlerde yaşanılan ilişkileri görünce şöyle
demiş rahmetli Garih: “Hayat havaya attığımız 5 topla oynanan bir oyundur. Bu
toplardan sadece bir tanesi lastik, diğer 4 top ise camdandır. Bu toplar;
işimizi, ailemizi, sağlığımızı, dostluklarımızı ve benliğimizi temsil
etmektedir. Belirttiğim gibi, bu 5 top içinde bir tek işimiz lastik bir toptur.
Düşürürsek zıplatabiliriz. Ancak diğer 4 top camdan yapıldığından düşerse
kırılır, yerine konulamazlar. Bunu fark etmeli ve hayatımızı bu dengeye göre
kurmalıyız.”
Oysa, hepimiz o lastik topu tutabilmek uğruna diğerlerini kırıp dökmez
miyiz? Dostlarınıza, ailenize, sağlığınıza ve benliğinize sıkı sıkı sarılın,
onları çantada keklik sanmayın.
Elinizdekinin değeri
Cimri bir adam, tüm mal varlığından emin olmak için her şeyini satar ve altına çevirir. Altınlarını yer altına gömüp ara sıra ziyaret ederek inceler. Bu hareketi işçilerinden birinin dikkatini çeker ve orada bir hazine olduğundan kuşkulanır. Gece o noktaya gider ve altını çalar. Cimri ertesi sabah altının yerinde yeller estiğini görür, ağlayarak saçını başını yolar. Onu böyle perişan gören komşusu nedenini öğrenince şöyle der: "Kendini üzme artık, bir tas alıp aynı çukura koy ve o taşın altınların olduğunu düşün. Çünkü kullanmayı hiç düşünmediğine göre tas da aynı işi görecektir."
Elimizdekilerin değeri onlara sahip olmakta değil, onları kullanmaktadır. Hiçbir şey için "benimdir" deme. Sadece de ki; "yanımdadır". Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, ne de keder… Hiçbiri daima seninle kalmaz.
Aşık ol, öyle gel!
Adamın biri büyük oğlunu Bağdat' ta yaşadığı söylenen çok arif, alim bir
zatın yanına verip yetiştirmek istemiş. Anadolu’dan kalkıp alimin yanına
gitmişler.
Çok hoş karşılanmışlar, ikramlar yapılmış, kahveler içilmiş. Alim, babayı
dinledikten sonra oğluna dönmüş; "Evladım bekleyenin var mı?" diye
sormuş. Genç, "Evet efendim, köyde bekleyen sevdiğim var." demiş.
Alim, "Efendi, gönlünde başkası olanın bizimle işi olmaz, var oğlunu, al
git, sevdiğiyle evlendir…" demiş.
Öyle de olmuş ama baba bu sefer ufak oğlunu alıp yola koyulmuş. Aynı
şekilde karşılanmışlar. Kahvelerden sonra Alim ufak oğla, "Evladım,
bekleyenin var mı?" demiş. Çocuk; "Yok efendim!" demiş. Alim
şöyle sormuş bu kez: "Peki, hiç aşık oldun mu?" "Hayır
efendim!" yanıtını almış. Tebessüm ederek bakmış çocuğa Alim ve demiş ki:
"Evladım, önce git aşık ol, öyle gel!"
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...