Sen bu satırları
okumaya başladığında ben çoktan senin nefesinin akıp gittiği bu cennetten
ayrılmış olacağım. Eğer Allah bana her gün lime lime etlerimin doğranacağı,
fakat yanımda senin olacağın bir cehennem vaat etseydi yemin ederim bir an
tereddüt etmez, o an kabul ederdim. Ben seninle olamadığım cennetin tüm
katlarını cehennemden bin kat daha elem verici bulurum. Sen ki benim cennetim,
benim kırk yıla yakındır çektiğim cefaların mükâfatısın.
Öyle bir
hediyesin ki, sana el değdirmeye, senin dudaklarına yüz sürmeye ne zaman
teşebbüs etsem kocaman evrenin tüm yıldızlarının ağırlığı üzerime çöker. Ne
zaman senin elinden tutup bir gün karılıp karışacağımız bu kara toprağın
üzerinde yürümeye kalkışsam, sanki yeryüzü ters dönüp benim sırtıma biner. Sen
öylesine bir yük koydun ki yüreğime, zaten yaralı, zaten kırılgan, zaten
parçalanmış bu yürek bedenimin sağına, göğüs hizama dağ ağırlığınca çöreklendi.
Bir gün senin
karşıma çıkıp tertemiz bir sözle bana sesleneceğini biliyordum. Buna inan.
Tertemiz sözlerin var. Kirlenmiş bedenine ve kirletilmiş ruhuna inat o saf ve
masum sözlerinin esiri oldum. Onların bazen garip, bazen komik, bazen hüzünlü
harflerle dudaklarından dünyaya salınışını büyük bir ciddiyetle izledim. Sen
konuştukça, dünyada ne varsa susturdum. Konuşan sadece sen oldun. Sen seslendin
temiz kalan yanlarıma. İşte bizi böylesine birleştiren, böylesine bir kılan
emin ol sözlerdi.
Sana sonsuz
kelimelerle yazmak isterdim. Denizleri mürekkep, ağaçları kalem yapıp
yaratıcıdan mühlet üzerine mühlet isteyip can vermemi uzatarak şu bedbaht
ömrümü sana sonsuz kelimelerle yazmak isterdim. Bütün ovaları kağıt yapıp
üzerine yazmak isterdim. Sen gösterişli bir oturuşla kurulduğun göklerimden
yazdıklarımı oku isterdim. Lakin ne ağaçlar, ne okyanuslar, ne ovalar benden
yana...
Onlar sadece
tabiatın ve insanoğlunun böyle gelmiş böyle gider kurallarına tabiler. Onlar
kuralların dışında ne varsa hepsini düşman belliyorlar. Eğer dünyanın en tatlı
kelebeğinin kalbi, onların belirledikleri sayıdan bir fazla atsa, kelebek
kanlar içinde yığılıp kalıveriyor. Kanlar içinde dedimse öyle değil, kuru
kanlar içinde.
Tıpkı benim
gibi. Gözümü çevirdiğim neresi varsa, nefesimi soluduğum hangi yön varsa
pusulasını şaşırmış bu kalbimi kanlar içinde bırakıyor artık. Kocaman bir
kafatasına döndü bu saray. İntizam ve debdebe içinde her gün kemiklerinin
parlatıldığı bir kafatası. Öylesine çirkin kokular salıyor ki, yaşayabileceğim
bir nefeslik temiz havam kalmadı.
Havasızım. Senin
getirdiğin havadan her içime çektiğimde senin ciğerlerine tecavüz ediyorum.
Bilmiyorsun. Senin bedeninin şuhluğuna koşanlardan
daha adiyim şu an. Sana uzattığım her elim aslında bin bir başlı bir
ejderha. Seni karanlık bir dehlizin içindeki bulunması imkansız yollara varan
bir yol ağzında yapayalnız bıraktım. Bilmiyorsun.
Bilmiyorsun, ben
her gün sana zarar veren bir kemirgenim. Senin gelecek güzel günlerini
kemiriyorum. O günleri senden almaya ne hakkım var. Seni de kendim gibi bedbaht,
mutsuz ve yitik yapacaksam mutlu sandığımız saatlerle oyalanmak neden? Neden
böylesine bencilim. Neden böylesine rakibinin zayıf tarafını görüp hep oradan
kıskaca almaya çalışan bir güreşçi gibiyim? Neden kapanına kısılmış bir kuşun,
bir lokma bile yapmayacak cılız bir serçeyle gerçekleştirilecek bir ziyafetin
düşündeyim?
Tüm bunlar benim
hatam. Senin tüm masumluğunun aksine, ben hatalar çukurunda boğazına kadar
batmış durumdayım. Kendimi sana affettirmenin hem en kolay yolu, hem de en zor
yolu senden ayrılmak. Öylesine zordayım ki, efsanelerden fırlamış gelen tüm tek
gözlü devlerle savaşırım. Ama seni üzmek ihtimaliyle asla. Ne gücüm ne takatim
yok seni yüreğimde taşımaya. Sadece sana acı sunacak çırpınışlardı
yaşadıklarımız. Artık bitmeli. Bitiyor artık.
Senden tek
dileğim, bu büyük yokluk bittiğinde benim bedenim özgürlüğünü eline alıp çok
uzaklara, çok yukarılara çıktığında ara sıra bana şiirlerinden oku. Ama
ağlamadan, ama yıkılmadan, ama şaşırmadan. Şaşırsan da tatlı bir gülümsemeyle
şairden kendini affettirircesine, masumca oku. Sen okudukça ben senin dizlerine
yıldızlardan bir ışık olup, yapraklardan bir çiğ olup, çiçeklerden bir koku
olup, havadan bir toz olup düşeceğim. Yüzüne, gözüne, güzel ellerine...
Seni sevmeyi bana öğrettiğin için teşekkür ederim.
Teşekkür ederim öptüğün için.
Teşekkür ederim sevgilim sana, kirletmediğin sözlerin için...
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...