Zarif bir aşığın sevdiğine
sunacağı nazenin bir gülü, solar korkusuyla öpemeyip etrafındaki havayı
koklaması gibi narince vuruyor dalgalar duvarlarına. O dalgalar ki, aşıkların
figanlarından yorgun düşünce; kuş tüyü yastık gibi uzatırlar boyunlarını senin
kıyılarına. İşte şimdi ben kurak iklimlerin toprağı gibi çatlayan dudaklarımla
bir solgun gül gibi geldim kapına. Öp beni, kokla ve yeşert asırlardır bağrımda
nadasa bıraktığım aşkları.
Çünkü ben dinmeyen bir yürek
sızısıyla, solgun bir gül gibi geldim kapına.
Senin kıyılarına habersizce vuran
midyeler, gözlerinin büyüsüne tutulur ve ıstıraplarından bir damla gözyaşı
dökerler. 'İnci' dese de insanlar, o gözyaşı senin yoluna sunulmuş biçare bir
aşığın adağıdır. İşte şimdi ben adanmış bir kurbanın sevinç gözyaşlarıyla, bir
midye gibi geldim kapına. Okşa saçlarımı ve inciler çoğalt içimde.
Çünkü kırılgan bir şarkıyken
gözlerim, bir midye gibi geldim kapına.
Nicedir içinde sakladığın
türküleri fısıldadığın martılar şaşkın şaşkın dönerler kabe misali başında.
Tutsağın; gönlü yanık şehzadeye tutkun nedimenin, gül dudaklarından güneşin
batışıyla dökülen ağıtları dinletirler gelip geçen gemilere. Umutsuz aşıklara
keder verir, hasrete bulanmış bir kalple gemileri bekleyen kadınlara
elem sunar sözlerin. İşte şimdi
ben acıyla doğurduğum güneşin hatrına, şaşkın bir martı gibi geldim kapına.
Gönlüme fer saran türküler söyle bana.
Çünkü ben talan edilmiş gemilerde
salınan nazlı bir sancakken, şaşkın bir martı gibi geldim kapına.
Senin sarp bakışlarına yakalanmak
korkusuyla usulca yanıbaşından süzülüveren rüzgarın eteğine tutunur İstanbul.
Bir zamanlar ahşap konakların çerçevelediği taşlı yollarda salınan ve fidan
boylu, baygın bakışlı, al yanaklı hanımefendilere yollanan mendilleri taşıyan
yiğit elçi rüzgar, artık uzak iklimlerin hüzün yüklü mevsimlerini getirir
kapına. İşte şimdi ben, şehirlerin padişahı ve yüreğini verecek namlı bir güzel
bulamayan
İstanbul gibi geldim kapına.
Geçit vermez sur ol kalbime ve ulubatlar gönder kara bulutlar çöktüğünde sineme.
Çünkü ben, sürgün olduğum
gözlerine aşklar adayarak, mağrur İstanbul gibi geldim kapına.
İşte şimdi ben, geldim kapına
sevgilim. Tutsak et beni gözlerinin kulesine…
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...