sen gittiğinde düştüm denizlere, yunus’un
balığında saklandım. sen dediğimde atıldım kuyulara, yusuf’un sabrında
yıkandım. seni andıkça, saçının her telinde çarmıha çakıldım, isa’nın
gözyaşında kurulandım. seni özledikçe taif'te taşlandım vahşi'nin mızrağında
kana boyandım. seni bildikçe sürüldüm vahalardan, mecnun’un çöllerinde yaşadım. yine de terk etmedim seni. zehri bal deyip
içtim, gözlerimden öper misin beni.
***
kalbimden bir kuş uçurdum sana. Kanatlarına ay
ışığında söylediğim şarkıları yükledim, dinlerken martılarla dans etmeyi unutma
diye. kalbimden bir kuş uçurdum sana. gagasına bir menekşe iliştirdim,
koklarken gözlerini kapatıp saçlarımın kokusunu çek içine diye. kalbimden bir
kuş uçurdum sana. ayaklarına son yazdığım mektubu bağladım, okurken hasretinden gözlerimden akan
yaşları unutma diye...
***
hiçbir çiçeği koparmadım sana vermeyeceksem,
yoksa nasıl bakarım toprağın yüzüne! vardır onun analık hakkı, ancak bir
sevenin tebessümü olur başlık parası. hiç sensiz dolaşmadım ay ışığında, yoksa
nasıl bakarım ayın yüzüne! vardır onun da hakkı, ancak ışığında sarılırsak
sevdiğimize eder helal hakkını. hiç gülmedik seninle, gülüşümüzü vermediksek bir yetime. merhametin hakkı var
üstümüzde, bu kadar nasıl yaşardık yoksa gönlümüzce.
***
rabbim, kanadı kırıldıysa bir kuşun, kollarımdan
biri onun olsun. boynunu büktü ise bir çiçek, öbür kolum da onun. annesini
kaybettiyse bir çocuk, annemi ver ona. kim ayrılmışsa seveninden, kavuşsun
benim yerime. kim göremezse doğan güneşi, ver sen ona gözlerimi. gidecek yolu
olana ayağımı, acıkana rızkımı, üşüyene kazağımı
ver. rabbim bilirsin beni, ne verirsek hepsi senden, hiç’i benden.
***
sen konuştukça susuyor dünyanın rüzgarı, rüzgarın
şarkısı. sen misin masallarda aranan güzel kız? bir gülün yaprağında saklanan
cadılardan kaçan sen misin? tüm ninnilerin ruhlarımızı dinlendiren sesi sen
misin? senin sesin mi içimin yalnızlığını bastıran? nazenin bakışınla nedir
söylediğin? hangi alfabedir gözlerinin kara tahtasında yazılan şiirler? tek ayak üzerinde dinlesem
gözlerinden bir ders, sevmeyi anlatsana bana!
***
tut elinden yoksa kuşlar düşecek gökyüzünden.
saçlarındır tüm güzel kuşların rüzgarı. senin gözlerinde uçar kuşlar, özgür
turnaların evidir gözlerin. suya düşmüş karanfil gibi bakıyorsun yıldızlara,
karanfiller en güzel senin saçlarında yaşar. sen baktıkça gözleri kamaşıyor
yıldızların. geceler karanlık kalırsa suçu senindir. kirpiklerine dizilmiş yıldızlar, gözlerini kapatınca
kapanıyor evrenin ışığı, kapatma gözlerini.
***
pazartesi gözlerindir, salı ellerin, çarşamba
saçların, perşembe yanakların. pazardır adı kucağında yatmanın. ocak kalbindir,
şubat kirpiklerin, mart omuzlarındır, nisan parmakların... aralıktır adı, beni
öpen dudaklarının. velhasıl sevgilim, günüm sensin ayım sen. takvim yaprakları
gibiyiz senle ben. sensiz nasıl yaşayamam bir bilsen, bir bilsen.
***
ah hayat, küskünüm sana! aradığımı buldurtmadın,
beklediğimi getirtmedin. bahar geldi dünyaya, sen kış yağdırdın hayatımın
baharına. ah dünya, kuşlar uçup gitti, ben kaldım hâlâ eski mevsimde. çiçekler
yeni açmaya başlarken soldum kendimde. ah hayat, al güneşini ver yıldızlarımı,
bu hayatta bulurum elbet kalbimin yıldızını.
***
ağlama, ağlama sen. sen ağladığında kokmuyor
güller. kanadı kırılıyor kuşların, akmıyor dereler, esmiyor rüzgarlar. ağlama,
ağladığında susuyor acıkan bebekler, gülemiyor palyaçolar, şiirsiz kalıyor
şairler. ağlama sen, ağladığında şarkısını unutuyor bülbüller, ninnisini
kaybediyor anneler. ağlama, sen ağladığında keloğlan yeniliyor devlere, uyanmıyor prensesler ne kadar çok
öpülseler de. ağlama sevdiceğim, hep gülümse...
***
selam gönderdim sana doğan güneşle, ulaştı mı
oraya? öpün saçlarından dedim ne kadar kanat çırpan kuş varsa. yüzüne
değerseniz en güzel siz kokarsınız dedim menekşelere, karanfillere, gece
sefalarına, manolyalara… en çok yıldızlar yarıştı gönlüne ağmak için turkuvaz
akşamlarda. her bir bakışını yükledim yalnız uçan kelebeklerin kanadına. sarıldım sana rüyalarda.
Ulaştı mı selamım sevgilim, sen mahzun ağladığında.
***
ne kadar çok bekledim seni bir bilsen. anne
karnında bekleyen bir cenin gibi bekledim seni yalnızlığın karnında. göç
ederken yavrusunu kaybetmiş bir leyleğin beklemesi gibi yeni göç mevsimini,
öyle bekledim ben de gelmeni. güneşi özleyen kardelenin karların altında
beklemesi gibi titreyerek gözledim gelişini. bir kabustan uyanmak istercesine diledim seninle uyanmayı her
sabah. ne kadar çok bekledim seni bir bilsen.
***
geldi ya bahar, şimdi kime sorsam seni söylüyor.
şakıyor kuşlar elleriyle sevdi bizi diye. şarıldıyor ırmaklar dudağıyla su içti
bizden diye. kokladı diye bizi, gülümsüyor çiçekler. bize baktı diye kıpır
kıpır yıldızlar benim gibi. yuvarlandı diye çimler bile yeşillendi şimdi. bir
de kalbimi sorsan sevgilim, nasıl da coşar, nasıl da coşar bahar gibiyim şimdi.
***
gel yağmurda ıslanalım seninle. yağan yağmurlar
dişi çıkan bir bebeğin gözyaşları olsun, okşayalım yanaklarımızı. yağan
yağmurlar annesinden uzakta bir öksüzün gözyaşları olsun, okşayalım
saçlarımızı. gel yağmurda ıslanalım seninle. yağan yağmurlar ayrılmış iki sevenin
gözyaşları olsunlar, sarılalım birbirimize. gel yağmurda ıslanalım seninle. yağmur sonrası içimize dolsun
bir mutluluk, dolaşalım gökkuşağını el ele.
***
sen misin baharda
güneşi görüp de kızaran erguvanlar gibi gülümsediğinde pespembe kızaran? denize
bir kuş konar gibi serin dudaklarıyla öpen beni... sen misin, kızdığında süte
düşmüş bir yavru kelebek gibi çırpındıran yüreğimi? mavise gözlerini
kapattığında bir yıldız düşüren göğün evinden… sen misin sevdiğim hiç doyamadığım, ne kadar çok sevsem.
masallardan kaçıp gelen prenseslerden de daha güzel sen misin, sen!
***
gözlerin bir nehirdir senin, en güzel nergisler
orda biter. ellerinde birikir yağan yağmurlar, avucunda dolaşır yunuslar.
yanakların toplar ay ışığını denizlere salar, yakamozlar gülüşündür. saçların
saadet ormanıdır, rüzgarlar, meltemler orda yaşar mutlu mesut. kucağında
toplanır bebeklerin gülüşü, ceylanların sekişi, kedilerin
sırnaşması. dudakların aşkın mührüdür sevgilim, ölünceye kadar hapseder kalbine
beni.
***
sana bir sır söyleyeyim, düştüğün zaman toprak
olur yoldaşın, üstünden herkes basar geçer. üzüldüğünde rüzgar gibi olur
dostlar, gözyaşınla uçar gider. kucakladığın bedenler bir taşa döner, ne ot
biter ne bir çiçek açar avuçlarında. bir yıldız bağışladıklarının bir damla
suyu olmaz denizlerinde. sevdim dediğin vurur sinene, gider ele. sana bir sır söyleyeyim, inadına inadına
sevmek, budur işte kahpeliğe aşkla direnmek...
***
kalbini dinle! kalbini dinle, bir kuş neden uçar
anlarsın. kalbini dinle, bir çiçek neden açar, neden kokar sevdiğinin saçları
gibi, bilirsin. kalbini dinle, dünya neden döner, neden parlar geceleri
yıldızlar, sezersin. kalbini dinle, bir anne neden öper çocuğunun kirli
parmaklarını, toprağı yemek ne tatlıdır, tadarsın. kalbini dinle, en soğuk havalarda onun elini tutunca neden
güneşler dolar içine bilirsin, ısınırsın.
***
sen gittin, 40 haramiye kaldı yeryüzü. ali baba
misali yüreğimi talan etti yaşamak. ne tarafa dönsem bir ateş yalazı kavladı
yüzümü. bekledim, gelsen okşasan ve serinlese denizler. 40 yıl kavuşmak
söyledim, yine de kavuşamadım sana. hasretin izledi peşimsıra beni. ne yöne
kulaç atsam hasret okyanusunda hep ayrılığın menziline vardım. az gittim uz
gittim, devleri geçtim, cadıları yendim, yine de kollarında bir masal
dinleyemedim.
***
seni nasıl anlatsam bilmem ki… graham bell
olsaydım tüm telefonlar senin adın söylenerek açılırdı. edison olsaydım
elektriğe senin adını verirdim, ışığın kaynağını senden bilerek. da vinci
olsam, seni çizerdim monalisa yerine. einstein olsaydım, “gözlerin=mc2” olurdu
en güzel formülüm. evliya çelebi olsaydım, sana seyahat ederdim ömrüm boyunca. armstrong olsaydım aya değil, kapına ayak
basardım. yine de seni anlatamazdım sevgilim.
***
sen gidersen bu karanlık siyah bir deniz olur
göğsümde. her güne yıldızlardan düşer gibi uyanırım. gidersen ne leylaklar
kokar, ne de leylekler göçer yeryüzünde. gidersen susar şarkılar ve pusar
ırmaklar içimde. gidersen yer çekmez, rüzgar uçurmaz beni seni özlediğimde.
gidersen batık bir gömü gibi unutur kuşlar beni. sevgilim, dönsün dünya diye, çiçeklerin hatrına kal bu gece...
***
bir saat ileri alındığı için küskünüm saatlere.
çünkü bir saat daha az seveceğim seni. bir saat daha atacak kalbim sensiz. bir
saat daha az bakacağım gözlerinin ta içine. bir saat daha az sarılacağım sana.
bir saat daha az öpeceğim seni. on milyar kilovat tasarruf yapılacakmış bana
ne. bir saat sensiz geçmesine değer mi sevgilim.
***
seni sevmem lazım yoksa uçmayacak kelebekler.
kanatlarında saçlarının renkleri dolaşmayacak. seni sevmezsem açmayacak
çiçekler. teninin kokusunu salmayacak karanfiller. sevmezsem yakamozlar dans
etmeyecek denizde. midyeler gözlerini incileştirmeyecek. sevmezsem seni
sevgilim, dünya dönmeyecek, kalbim atmayacak “sen” diye.
***
al sevgilim, bu gözyaşım senin olsun. saçlarına
değen yağmurlardan topladım. sabahları menekşelerinin yanaklarından çiğ
damlalarını içtim, ferahlığımla öp beni diye. bir öksüzün başını okşadım,
merhametle tut elimden diye. sevenlerin kokusunu taşıyan rüzgarlara sarındım,
kucaklayınca gülümse diye. sabahlara kadar yıldızları gözledim, gözlerime baktığında samanyolu kadar çok olan
sevgimi gör diye. al sevgilim beni, “sen” diye.
***
sen misin geldiğinde camıma tıklayan kuş gibi
canıma tıklayan? kapımı açtığımda rüzgar gibi yüzüme dokunan serinlik sen
misin? sen misin ağladığımda gözyaşlarımı kurulamak için beyaz mendilini alıp
gelen kardelen çiçeği? sen misin saçlarıma değip geçen gökkuşağı gibi rengarenk
gülümseyen? sen misin bir çocuğun kanayan dizini öpen anne gibi şefkatli öpen beni? sen misin gönlüm
seni ararken bir ağacın arkasına saklanan?
***
gitme kal bu gece, yoksa yıldızlar düşecek
gökten. gidersen karanlık asılı kalacak yeryüzünde. boynunu bükecek manolyalar,
buhurumeryemler. gidersen sütten kesilecek ceylan yavruları, yolunu kaybedecek
yunuslar. gidersen bu gece çalmayacak kemanlar. gidersen sönecek ateş
böcekleri, üşütecek tüm aşıklar.
***
sen bu dünyanın başına gelen en güzel şeysin. Ne
kadar anlatsam da bitmeyecek bir masal gibisin. kelimelerin, sözcüklerin,
sayıların yanyana dizilmesinin, formüller üretmesinin, şifreler kurmasının seni
anlatmaya ne denli yetersiz kaldığını nasıl anlatsam sana! bu dünyadan hâlâ
ümit besleyebilmem, çiçeklerin ısrarla
açmaya devam edeceğini ummam, kelebeklerin inatla yüzlerimize dokunacağını
hayal etmem senden işte!
***
bütün meridyenlerden davacıyım. ne enlemi tuttu
bu yaşamanın, ne boylamı. kalbime saplayıp evrenin çevresinde divane gibi
dolaşan pergelim de bulamadı seni. anladım, sayılar sisteminde bir eksiklik
var, alfabedeki kayıp harf gibi. bildim, seni sevmek coğrafyadan, tarihten,
cebirden geçip hayat bilgisinden kalmak gibi. bari bir sözlükte bulsam
seni. adı “sensiz kelimeler sözlüğü”, meğer yalnızlıkmış müfredatın bize
öğrettiği.
***
öyle mahir bir hat ustası olmak isterdim ki,
ismini ve gülüşünü gökyüzüne bulutlardan, yeryüzüne dağlardan, okyanuslara
dalgalardan ve dahi kalbime ateşten bir kalem ucu ile yazmak isterdim. kuşları
ürkütmeden, çiçekleri ezmeden, yunusları kaçırmadan, kalbime değdirmeden yazmak
isterdim. çünkü kuşlar senin saçlarının kokusunu taşır...
***
yaşadığım günlerden bir şey öğrendim. doğan
güneşten, batan aydan, geceleri parlayan yıldızlardan ve tüm insanlardan bir
şey öğrendim. başını okşadığım çocuklardan, dayak yediğim adamlardan, düştüğüm
kuyulardan öğrendim yusuf gibi yalnız olduğumu. asıldığım çarmıhlardan öğrendim
isa gibi sırtımdan vuranların dostlarım
olduğunu. ve hiç konamayan kuş misali yeryüzünün tenhasında seni aradığımı.
***
ne çok düştüm, çiçekler tuttu ellerimden. sen hiç
tutmadın! ne çok ağladım, kuşlar sildi gözyaşlarımı, sen hiç silmedin! ne çok
yandım, yağmurlar söndürdü yüreğimi, sen hiç söndürmedin! al o çiçekleri,
taşısın kuşlar kalbine, belki öğrenirsin sevmeyi sen de. sevmeyi öğrenebilir
misin? eftalya…
***
sevmek bir ömürse kaybetmek bir anmış. beklemek
gelir geçer ise özlemek iyileşmeyen yaraymış. gülmek gün doğumu ise ağlamak
kıyametmiş. bu bana ders oldu, yaşamak dediğin bir kalbe müebbet yatılı kalmak
imiş...
***
bir gece yıldızlara baktığında, tıpkı kalbin gibi pır pır
eden bir yıldız gördüğünde beni hatırla. bir yaz akşamı üşüyüp de üstüne bir
hırka aradığında, üşüyenin yalnız sen olmadığını hatırla. uzak bir diyara bakar
gibi balkonundan baktığında, dağların arkasından kanatlanıp gelen bir kuş
gördüğünde hatırla. aynaya her baktığında camdaki yabancıya gülümsediğinde,
aynanın arkasında bir adam olduğunu hatırla.
hayatın aslında bir şarkı olduğunu,
gecenin aslında bir şiir olduğunu,
doğan güneşin aslında bir umut olduğunu,
akan gözyaşlarının aslında içimizden kanatlanıp uçan bir mektup olduğunu
hatırla,
hatırla çünkü
hatırlamayı kutsal bilen bir tanrı elçisi gibi hatırlıyorum ben,
aslında yıldızlardan düşmüş iki göktaşı gibi,
nasıl da bir ağacın altında karşılaşıverdiğimizi...
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...