sana kaydettirmek için kendimi başvurdum bugün
gönlünün idaresine. fotoğrafımı istediler illaki olacak el ele. “ikametin
neresi” dediler, dedim iltica ediyorum ya sevdiğimin kalbine. ben işim çabuk
olsun diye bir öpücük rüşvet vereyim dedim, senin yanaklar bugün git yarın gel
dediler, nasıl olsa harcı vergisi için ömür boyu öpersin. gel bu işi fazla uzatmayalım, ömür boyu
mutluluğa anlaşalım.
***
sen gel diye haber saldım rüzgarla, gelip söyledi
mi kulağına? özledim dedim ay ışığına, giderim dedi, uyurken değerim yanağına.
denize düştü iki damla gözyaşım, tüm kuşlar havalanıp koyuldular yola hasretimi
şakımaya. yıldızlar
haber alınca derdimi, plan yapmışlar ben koklayayım
diye düşeceklermiş saçlarına. özledim
diyorum, gel diyorum işte sana, gelmeye gönlüm yok
deyip de yüzümü kara çıkartma tüm dünyaya.
***
gittiğinde omurga kemiğim düşüverdi yere, yine de
bir ağaç gibi yüzümü kaldırarak yaşadım evrende. gözlerim senle gitti, nereye
baksam üşüdü bakışlarım. sesini duymak için eğildim toprağa, ağlaşan çiçekler
yoldaş oldu canıma. gitmenle yıldızların düşmesi bir oldu, açmadı menekşeler,
kokmadı karanfiller. gittiğinde düştüm,
üstüm başım yalnızlığa bulandı, temizlemeye kalmadı mecalim. gittin ya gülüm,
işte budur ölümüm.
***
sanma ki bir gün seni sevmekten vazgeçerim. güneş
doğmazsa bir gün olur dediğin, ay parlamazsa gece vakti. denizlerde su kalmasa
unuturum belki, gökyüzünden yağmur yerine taş yağarsa… bahar gelince açmazsa
çiçekler gidebilirim belki solmazsa yapraklar... bu yıldızlardan bir tane
kalmazsa gökte, küserim sana kuşlar uçmayı
unutursa… sevgilim, sanma ki seni sevmekten vazgeçerim; unutturacaksa ölüm,
buluşma günü azrail’i bile ekerim.
***
taammüden cinayetten arıyormuş dedektifler beni.
acımasız bir katilmişim psikolojik tahlilimde. hatta bir seri katil edası
görmüşler aşki tıp uzmanları son cinayetlerimde. ne zalimliğimi bırakmışlar ne
gaddarlığımı… kıstırmışım bir bahçede, kaçamamış elimden, doğramışım resmen
serinkanlı bir şekilde, maktulleri tanırmışım
hem de. itiraf ediyorum işte! evet, gülleri kopardım senin için, gerekirse
girer yatarım hakimim.
***
senden bir ev yaptım kendime. dudakların elektrik
düğmesi, öpünce açılır gözlerinin ampulleri, aydınlanır evimiz. saçların
dağılınca odanın içine, bilirim ki karanlık çökmüştür yanıbaşıma. uykum gelip
sırnaşınca sarılırım ben de sana, olur omzun yastığım, kucağın yatağım. güzel
koksun diye nefesinden salarım evin her yanına, akasya kokuları dolar dört bir yana. sevdiğim, bu evde
kiracı değilim, evin tapusunu da acilen isterim.
***
“a” dedim “alfabeyi” öğrendim senden, “n” dedim
“neden” yaşar insan bu fani dünyada, bildim. “n” dedim tekrar peşinden, “nasıl”
sevilir öğrendim senden. “e” dediysem “evvelim” sendin, ahirim sensin,
kalbimdedir senin evin. “m” diyerek “meleğim” diyorum sana anlasana. “annem”
demekmiş en güzel kelime, yaşayıp da sevince anladım bunu. seni seviyorum anne, tıpkı seni seven melekler gibi…
***
tatil ettim bugün kendimi sana. yoksa yedi gün
yirmi dört saat bağımlı olmuşum anlasana. sabah sende uyanıyorum, akşam senle
sarılıyorum geceye. hafta içi beş gün özlüyorum seni, hafta sonunda da hasretim
sana. yirmi dört saat sana diye dönüyorum kuzeye güneye batıya doğuya. bir de
ek mesai yapıyorum uykuya, rüyaya, hayale dalınca. söyledim rabbime, üç-beş gün resmi tatil versin
bana, yoksa seni sevmekten uğrayacağım helaka.
***
çaycı bir çay ver, dudak payı bırak öpeyim onun
içtiği yerden. şeker falan getirme, bala döner zaten o dudağını değdirse. sakın
çok sıcak olmasın, bizim ateşimiz var zaten. bittikçe tazele sen, bu canı
çıkasıca bahar hep böyle yapar: bir bardak çayda bile seni anar. söyleyin yaza
çabuk gelsin, o gelmezse yarim gelsin.
***
seviyorum valla seni. bedava dakika veren telefon
hattı gibi sen bi dakka sev, ben her yöne bin dakika seveyim seni. tüm lekeleri
çıkaran deterjan gibi öpücük lekesi bırakmam, geçerim tüm sevme testlerini.
yirmi dokuz kupona verilen promosyon neymiş, çekilişsiz kurasız veriyorum sana
kendimi. tüm piyangolarda sana oynadım,
çıkmasa da beş kuruşluk ikramiye, sen varken üzülmem hiçbir şeye.
***
nefesimi ne kadar tutarım diye merak ettim, öptüm
seni ve tuttum nefesimi. o gün bugündür kestim oksijenle ilişkimi. nabzımı ölç
diye aldın ya bileğimi eline, ta o zamandan beridir unuttum kalbim nerde.
ateşime bakmak için alnıma değdin ya, o günden beri sadece sen varsın
termometrenin cıvasında. ben hep sen
olmuşum, sevdiğim bu böyle gitmez; bende bu aşk varken, ölecem desem azrail
bile gelmez.
***
seni ne kadar özledim bir bilsen! fırtınalı
havalarda nasıl da durulurdum kucağına yaslandığımda. bir ömrü yaşar gibiydik
senle sabahtan akşama. her düştüğümde kanardı dizlerim, sen öperdin, biterdi
dertlerim. işte şimdi; hiç kimsenin etkisi altında kalmadan, kendi isteğimle
özlüyorum seni. sizler de şahitlik ediyor musunuz ellerim, gözlerim, dudaklarım? evet, kalbimin bana verdiği
yetkiye dayanarak ilan ediyorum: “seni özlüyorum.”
***
sen misin ibrahim gibi ateşlere atıldığımda serin
dudaklarıyla öpen beni? kabuslardan kurtulmak için çırpınırken, elimden tutup
çıkaran denizlerden, sen misin? özlediğimde tuz yerine hasret şerbeti koyup
gözlerime, ağladıkça tatlı tatlı yağan kalbime, sen misin? sırf senden gelecek
üç-beş satıra kulak kabartsınlar diye telgrafın
direklerine dizdim kuşları, “stop” sen misin? sensin bilirim, beni sevdiğin
için teşekkür ederim.
***
apar topar gözaltına aldılar beni, suçum öpmekmiş
meğer seni kimseye belli etmeden. gelip takmazlar mı ellerime papatyalardan bir
kelepçe! sırf meraktan seviyor mu diye, koparmışım onları boş yere. bir yudum
su yok dediler, dolaştığım için sahillerde tutup elinden. bir de gömmüşüm
kalbime, güllerden büyük bir cephane. anlaşıldı, bir müebbet aşk beni bekler, aşkın
ergenekonu’nda bir numara olduğumu kim ispiyon eder.
***
küsmüşsün ya sen bana, geldi menekşeler
koklaştığımız ağacın altına, barıştıracaklarmış bizi işbirliği yapıp kuşlarla.
yoksa gökyüzü durmadan gözyaşı dökecekmiş, dünyayı basacakmış sel, tufan…
balıklar firar edeceklermiş denizlerden, tuzu kalacakmış bir tek martılara.
kokmayacakmış karanfiller, ayrılığımızın inadına. ne kadar dediysem de dinletemedim, bizim küsmemiz barışma
numarasıyla daha çok sarılmak içindir diye.
***
sen uzaktasın ya, sorsan bana köşedeki bakkal
bile antarktika. mutfağa gideceğim desem, bil ki kaybolmuşum otobanda.
düşünüyorum da yanındayken bu yıldızlar avucumda da, şimdi neden ta göğün öbür
ucunda? ah sevdiğim, bir gelsen, kucaklasan sanki eyfel’in altındayız, pizza
kulesinin yanında. çatıya çıksam sanırım everest’e tırmandım. parkta yürüsek el ele, varmışım ekvator çizgisine. işte böyle
seni sevdim diye, dünya döndü bir gül demetine.
***
tersten yaşasaydım hayatı, sana nasıl
seslenirdim: “muroyivesines” yarasalar gibi dururdum hep baş aşağı, sinan’ın
lalesi gibi tersten süslerdim dünyayı. sana gelirken giyiyorsam hep kazağı
tersinden, tıpkı yazmak gibi aşkı arapçadaki gibi tersten. biz iki ters açı
gibi oluruz bu hayattın geometrisinde, toplayamaz iç açılarımızın toplamını hesap
makinesi bile. çözdüm formülü sevgilim, sen ayna olursan düzelirim aşkın
denkleminde.
***
sakın söyleme kimseye seni sevdiğimi. gökkuşağı
kıskanır da sonra saklar yedi rengini. bülbüller unutur serenat yapmayı, güller
şaşırır hangi renk elbise giyeceğini. yerçekiminin sözü geçmez düşen damlalara,
karın ağarmış saçları yayılmaz toprağa. sakın söyleme sevgilim, gök gürlemez
korkmaz çocuklar uykusunda, uyanmaz kimse kabustan
bi elham bi nasla. illa söyleyeceksen gel kalbime fısılda. dünya işlerini
karıştırma aşkımıza.
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...