Ayrılık ve ölümü hep birbirlerine benzetiyorlarya halk ozanlarımız,
çok haklılar. Ayrılık ve ölüm birbirinin ikiz kardeşi. Tek fark var aralarında:
Ayrılıkta tabuta koymuyorlar insanı.
Bir başka benzerliklerine daha keşfettim ben onların.
İkisininde göbek bağıyla bağlı oldukları bir gerçeği.
Ölürken bazı insanlar zor ölürlermiş, bir türlü nefesini veremez,
ızdırap çeke çeke kavuşurlarmış Azraillerine. Bence bunun nedeni hayatlarını
güzel yaşayamamaları.
Hayatı doya doya yaşayanlar huzurla verebilirler son
nefeslerini. Ama içinde hayata dair yaşanmamışlıkları dolmuş taşmış ruhlar o
bedenleri bırakıp gitmek istemez bir türlü. Bir daha asla o bedene sahip
olamayacaktır çünkü, bir daha bu dünya hayatını asla yaşayamayacaktır.
Ayrılıkta böyle. Beraberken doya doya yaşayamazsan
ayrılığıda o kadar zor ve çetin yaşarsın. Mutlu yaşanmış bir ilişkinin sonunda eğer ayrılık varsa o kadar çok yıpratıcı olmaz
ve acıtmaz.
Bu teorimi ilk başta saçma bulabilirsin. Ama biraz düşün
derim. Sorunsuz ilişkiler yaşadığın kadınlardan ayrıldıktan sonra ruhunda
kalanlar neler oldu.
Bir de bizim yaşadıklarımızdan sonra bizde kalanlar neler
oldu.
Fena hırpalamadı mı bizi, itiraf et sayın reklamcı!
Bizim gel gitlerle dolu ilişkimiz, tam doyasıya
yaşayamadığımız eşlilik, bizim ayrılığımızı derin yaralarla dolu olarak hediye
etti bize.
Şimdi ayrıldığı eşinden veya sevgilisinden hoşnutlukla
bahsenden birisine şahit olunca anlıyorum ki onlar ilişkilerini doyasıya
yaşamışlar. İçlerinde biriktirmemişler,
gerektiğinde kavgalarını yapmışlar, keyiflerini de bol bol yaşamışlar.
İşte böyle, ölüm dediğin ayrılık dediğin canımızı yakıp geçen
bir rüzgar gibi dolaşıyor bahçemizde.
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...