Copyright © Sensiz Kelimeler Sözlüğü
Design by Dzignine

Unutmak bir yalanmış sevgili

Sana yeniden mektuplar yazmaya başladığımda, sana yazdığım ilk mektubum aklıma geldi. Onu buldum biliyor musun? Üniversiteden kalan bir defterime karalamıştım önce mektubumu, sonra temize çekmiştim. En az altı yedi saat uğraşmıştım, çok iyi hatırlıyorum.
Şimdi tekrar o sayfaları görünce, okuyunca; ömrümün en güzel ve en kötü mektuplarını sana yazmışım, bunu anladım.
Sevgilim,
Bu sana ilk mektubum,
İlk kez sana kelimeler gönderiyorum kalbimin postasından,
Sana yazmak istedim çünkü seni sevdiğimi bil istedim.
Sevgilim,
Herkes yaşar, fakat bazıları gerçekten yaşar,
İşte onlar sevmeyi becerebilenlermiş.
Şimdi ilk kez anlıyorum bu sözün ne demek olduğunu:
“Sevmeden yaşanmış bir ömür beyhude yaşanmış bir ömürdür.”
İlk kez içimde bir coşku,
Kalbim sorsa bana mahşer günü “Ne yaptın benle?”
“Sevdim” diyeceğim,
Sevdim, sevmeyi en güzel nimet bilerek sevdim.
Ben ki,
Ne zaman sevmek konuşulsa içim cız ederek dinlerdim,
Sevmeden, seni bulmadan, seni bilmeden,
Gideceksem bu dünyadan,
Neden yaşamışım ben, neden nefes almışım o kadar boşu boşuna,
Diye içlenirdim her sabah, her öğlen, her akşam,
İçlenirdim, dillenirdim, küllenirdim…
Sevgilim,
Şimdi sana yazmak için öylesine doluyum ki,
Öylesine bilendim ki sana “seviyorum” demeye,
Gören içimde kocaman seviyorum kütüphanesi var sanır.
Seviyorum, seviyorum, seviyorum…
Sadece sevmek değil hem benimkisi,
Senin ellerini tutup yürüyorum gündüz her yere,
Senin gözlerinle bakıyorum nereye baksam,
Senin kelimelerin çıkıyor ağzından ne söylesem,
Senin nefesin doluyor içime,
Bedenime değip geçen her rüzgâr sen,
Kulağıma fısıldanan ne varsa sen,
İçimi ürperten, içimi hoş eden her şey sen,
Yağmur yağsa senden biliyorum,
Yıldızlar açsa geceleri gökyüzünde senden,
Çiçekler renk verse senden,
Bir çocuk gülümsese senden…
Sevgilim,
Yazmak, durmadan yazmak, hiç bıkmadan yazabilirim sana,
Bütün denizlerin suları mürekkebim olsa yine de yetmez sana söyleceklerime,
Ben şu aşk masallarındaki ne Leyla ne Aslı ne Şirin gibi hissediyorum kendimi,
Kendimi erkek meslektaşım Ferhat gibi hayal ediyorum,
Onu seviyorum çünkü onun aşkının emeği insanlara su sağladı,
Fayda getirdi.
İsiyorum ki seni sevmek kocaman faydalar getirsin hep.
Deseler ki dağları deler misin Ferhat gibi,
Senin için bu âlemin bütün dağlarını delerdim,
Ve insanlar suya kavuştuklarında,
Bende sana kavuşurdum hasretime hasretler ekleyerek,
Seni durmadan, bitmeden, tükenmeden özleyerek…
Sevgilim,
Yarın seni sevdiğimin üzerinden tam 10 gün geçmiş olacak,
On koskocaman gün,
O günler ki nice ömürlere değerdir,
Her bir gününün bir saniyesine tüm ömrümü isteseler,
Hiç ikiletmeden veririm,
Sevmeyi benimle paylaşan yâre helal olsun derim.
Helal olsun sana sevmelerimin hepsi,
Uykusuz gecelerim,
Tir tir titrediğim sensiz geçen saatlerim,
Özlemekten deliye döndüğüm anlarım,
Seni düşünürken kaybettiğim yollarım,
Ağrıyan ayaklarım, azan nasırlarım,
Kıpır kıpır eden kalbimin sancıları,
Hepsi helal olsun sana,
Sevgilim.
Şimdi bu mektubu okuyorum tekrar tekrar tekrar. Her okuduğumda o günkü coşkumdan hiçbir şey kaybetmediğimi anlıyorum. Tıpkı o günkü gibi seven bir kalbim var hala. Ben ne kadar bunu inkâr etsem de, kalbim bir tokat gibi yüreğime bu gerçeği çarpıyor.
Böylesine sevebilmişim seni.
Bu aslında başlı başına sevinilmesi gereken bir durum, değil mi? Belki de benim o günlerde yaşadığım gibi bir saniye bile yaşamadan ölüp giden niceleri var.
Ama böylesine sevip sonra kaybetmek ne kadar acı bilemezsin.
Hiçbir erkek ayrılık sonrası bir kadının yaşadıklarını bilemez. Nasıl içimizden tüm yaşam belirtilerinin sökülüp alındığını bilemez. Nasıl sabahları uyanmamak için, güneşi görmemek için perdelerin arkasına saklandığımızı bilemez. Sevdiğinden kalan bir resmin, bir eşyanın, bir anının onun kalbini nasıl paramparça ettiğini bilemez. Ve o kalp kırıklarının diğer bütün organlarını bir cam parçası gibi paramparça ederek harap ettiğini bilemez.
Her kadın sevmekten mağlup olduğunda ruhunu kansere teslim eder. Tedavisi için uzun kemoterapilerin olması gerekir, içindeki sevdiğine dair ne varsa dökülmesi gerekir, tıpkı saçlar gibi…
Ruhumu kanserden kurtarmak için neler yapmadım ki.
Senden uzaklaştığımda seni hatırlatacak ne varsa sildim hayatımdan. Ortak dostlarımızı, ortak telefon numaralarımızı, ortak kullandığımız tüm eşyaları attım çöpe.
Seninle gittiğim hiçbir kafeye gitmedim, seninle yediğim hiçbir yemeği yemedim aylarca. Bütün lokmaları boğazıma dizilip beni boğacaklar diye korktum.
Bir tek seninle olan resimlerimizi yakmaya kıyamadım.
Onları yatak bazamın içindeki kışlık elbise bavulumun en altına sıkıştırdım. Sonra her yatağa yattığında hayalin gözümün önüne geldi. Uyuyamadım günlerce. Sonunda o resimlerini aldım kullanmadığım odamdaki halının altına sakladım.
Ama kendimden saklayamadım bir türlü. Ne zaman evin kapısının anahtarını çevirsem aklıma ilk o halı ve altındaki resimler geliyordu.
En sonunda arkadaşıma verdim. Saklamasını istedim ve ben unutursam tekrar istemezsem yakmasını, yok etmesini de istedim.
Şimdi aradan yıllar geçtiğinde, ben psikolog desteğiyle kendime geldiğimde o resimleri istesem mi istemesem mi hala düşünüyorum.
Sanki o resimler beni tekrar bir hapishaneye sokacak gardiyanlarmış gibi hayatımın tepesinde dikiliyorlar.
Senden sonraki koca bir yılımı yaşayamadım. Hiç içmeden sarhoş olan bir ayyaş gibi dolaştım durdum insanlar arasında.
İyi ki yeni işim oldu. Tüm aklımı, tüm kalbimi vererek çalıştım. Durmadan çalıştım. Belki de beni iyileştiren bu oldu.
Gerçi iyileştim mi, hayır! Hala, içimde kocaman bir ırmak akıyor durmadan.
Acılar ırmağı.
Seninle yaşayamadığım bir ömrün acıları dolanıp duruyor her gün içimde.
Ben ne kadar unutsam da, unutmak bir yalanmış, en çok kendimizin inandığı!
 
 
 
Adem Özbay

0 yorum:

Yorum Gönder

Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...