Artık mektuplarımı içimi acıta acıta yazmıyorum.
Her kalemi elime alışımda yüzüme bir gülümseme de konuyor.
Nedenini tam da anlamış değilim. Galiba iyileşiyorum. Sen beni çok acıttığın
kadar beni çokda mutlu ettin. Bu kadar acı tecrübeden sonra hala sana
yazabiliyor olmak ve yazdıkça iyi hissetmek senin son hediyelerinden biri olsa
gerek.
İnsan her zaman ayakları yere bassın istiyor. Hep boşlukta
yaşamak, hep ayağının altında bir kara parçasının olup olmadığınının tereddünü
yaşayarak hayata devam etmek çok yorucu. Bunu ben bizzat kendim tecrübe ettim
ve nerdeyse hayatım kaymak üzereydi.
İnsan gözü kapalı olarak atladığı yerde boşluğa değil
kendisini güvende tutacak bir minder olmasını istiyor. Sanki hayatın gerçeği
buna müsade edecekmiş gibi. Hayat süprizlere bayılan bir şakacı. Şakaları sizi
kızdırsa da küsüp çekip gidemiyorsunuz.
Bunu çok uzatmayayım. Senden öğrendiklerimi yazacaktım sana.
Hadi başlayayım.
1: Abuk subuk çoğu duruma gülmeyi senden öğrendim.
Hayatın ciddiyet beklediği çoğu durumda sen inadına komik
olmayı, gülmeyi ve güldürmeyi başarabiliyordun. Bunu nasıl becerdiğini emin ol
hiç bir zaman anlamayamadım ve anlayabileceğimi zannetmiyorum. Belki on yıl
sonra.
2: Hiç beklenmeyecek işler yapmasını senden öğrendim.
Hepimiz bize biçilmiş rollerin kölesiyiz. Doğuştan pranglara
geçirilmiş olarak doğuyoruz. Aile, sosyal durumlar, gelenek görenekler, eğitim
vs... Kalıpların adamı olmayı bırakıp kalbimizin adamı olmayı bir türlü
beceremiyoruz. Bu lafını çok beğenirdim, ‘kalbinin adamı’ olmak, ‘İşte benim
reklamcı dahi sevgilimin büyük lafı.’ derdim her mevzusu geçtiğinde.
3: Arabada bağıra bağıra şarkı söyleyip dans etmeyi senden
öğrendim.
Bir iki filmde görmüşlüğüm vardı ama sende görene kadar
gerçekten arabanın içinde çılgınlar gibi müzik eşliğinde şarkı söyleyip dans
edildiğine inanamazdım. Ama sende capcanlı görünce eşlik edince ne kadar da
zevkli ve keyifli olduğunu öğrendim. Şimdi kız arkadaşlarımın arabaları ile
yolculuk yaparken bunu bende yapıyorum ve inanılmaz keyif alıyorum. Çirkim
sesime rağmen, emin ol.
4: Şiirlerin en güzel mısrasını bulmayı senden öğrendim.
5: Kuşların ötüşünü taklit etmeyi senden öğrendim.
6: Mideyi bozmadan 2 kilo kiraz yemeyi senden öğrendim.
7: Salaş yerlerde inanılmaz lezzetler olabileceğini senden öğrendim.
8: İnsanın evden her sabah ayakkabılarını boyararak çıkarsa,
ayağında bir gökkuşağı varmışcasına bir hisle yere basacağını senden öğrendim.
9: Kıyafete bu kadar takılmayıp bir pantolon bir tişörtün
bile bir kadını güzel gösterebileceğini senden öğrendim.
Ooo bu şekilde bayağı yazabilirim daha. Yazdıkça görüyorumki
aslında tuhaf bir adamsın sen. Kendi tuhaflığına sahip bir adam. Ama bunları
öyle bir doğallıkla yapıyorsunki hiç üzerinde sırıtmıyor. Başka birisi bunları
yaparken bu kadar doğal olabilir mi hiç bilmiyorum.
Ben deniyorum bazen. Ama üzerime şak diye geçirebildiğimi
söylemek pek adilane olmaz. Zorlanıyorum. Her yiğidin yoğurt yiyişi farklı
derler, doğrudur. Ben senin yoğurt yemeni severdim be çocuk.
Severdim.
Sen aslında krokelik bir adamsın. Hayatın doğal müziğinin
üzerine ne güzel şarkılar söylüyordun. Krokelik yaşam diye bir tabir de ben
uyduruyorum senin için, bu da benim sana hediyem olsun artık.
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...