Copyright © Sensiz Kelimeler Sözlüğü
Design by Dzignine

Nisanla başım belada!

Nisanla başım belada!
O tüm dünyayı bahara hazırlarken ben hala kışı yaşıyorum. Hiç ısınamıyorum Nisan güneşlerinde. Nisanla böylesine git gelli bir ilişkimin olması sadece senin doğum günün için eskiden Nisan ayını iple çekmemden değil.
Eski Nisanların birinde de ayrıca sevmiştim ben. Üniversitenin o bunaltan günlerinde, kız yurdunda geçen aptal ve sıkıntılı günlerimde bir markette part time çalışırken tanışmıştım onla. O da benim gibi günlük ücreti ancak iki sinema bileti yapan bu işi sadece para için değil bunaltan ve gittikçe yalnızlaştıran dünyasından kaçmak için yapıyordu. Bense o iki sinema bileti için.
Şimdi ona dair hatıralarım ne kadar da azalmış. Ne kadarda az yer kalmış ona kalbimin hatıra evinde. Hepsini sen doldurmuşsun. Besbelli ki seni çok sevmişim ben, çok sevmiş, çok sevmiş, hep sevmişim. Şimdi senin hatıralarını unutmak konusundaki bu beceriksizliğim aynı zamanda benim için bir madalya gibi omzumda asılı. Böylesine sevebilmek benim harcım değil sanırdım. Ama seni sevdim. Seni çok sevdim.
Bu hayatta ne varsa tanımlayabilirim. Seni özlemeyi hariç.
Hangi kelimeyi koysam onun karşısına öylesine güçsüz öylesine yetersiz kalıyor ki, Orhan Veli’nin “Anlatamıyorum!” demesi gibi anlatamıyorum bu ayrılık meyvesini.
Bugün bir arkadaşımın gönderdiği bir şarkıya takıldım saatlerece. ‘Sadece susarak özlüyorum seni.’ diyen bir şarkıydı bu. Orda “Bir deniz gibisin resimlerde.” diyordu. İşte özlemeyi en çok anlatmaya yaklaştığım an, o an olmuştu.
Ne zaman senin resimlerine baksam, karşımda uçsuz bucaksız bir deniz görüyorum. O denize kendime atsam Titanik gibi bir buzdağına çarpıp batacağımdan eminim. O kalbimden büyüyen büyüyen ve tüm evrenimi kaplayan bir buzdağı.
Nisanla başım belada demiştim ya, oysaki ne çok severdim ben baharı. O annemin çiçekli kumaşlardan yaptığı eteklerimi savurta savurta koşuşturduğum bahar günlerinden sonra senden çok önceleri yaşadığım bir sevdanın rüzgarıyla uçuşmuştu içimin çiçekli etekleri. Sonra sen.
Her Nisan başlar başlamaz senin doğum için içim içime sığmaz bin bir türlü sürprizler, hediyeler düşünürdüm. Bilirdim sen hiç hazzetmezdin öyle ‘iyi ki doğdun’ kutlamalarından. Ama ben yine de pastamızı hazırlardım, üzerine çok sevdiğin çileklerden koyardım. Hediye için çoğu kez kararsız kalırdım. En sonunda da 4-5 hediye alır en son akşam hangisine karar verirsem onu verirdim. Sonra da dayanamayıp diğerlerini. Sen kızardın ama bir yandan da mutlu olurdun.
O mutlu olmaların beni öylesine mutlu ederdi ki.
İnan öyle de olsa mutlu olmaya çok ihtiyacım var. Sana hediye bakmak için dükkan vitrinlerinde kendimi kaybetmeye, sana pasta yaparken mutfağın altını üstüne getirmeye, mumu yakarken ellerimi titretmeye, sen beni teşekkür için öperken kendimden geçmeye çok ihtiyacım var.
Ve inadına her Nisan gelip gelip benim bu özlemimi depreştiriyor.
Bu yıl doğum gününde çok sevdiği Üsküdar’ı ve Beylerbeyi’ni dolaştım. Sonra da Üsküdar’da seninle çay içtiğimiz ve bana şiirler okuduğun Kız Kulesinin tam karşısındaki merdivenlere oturdum, çayımı yudumladım. Ahmet Aslan’ın söylediği o şarkıya eşlik ettim uzun uzun. Ağlamak istemedi canım bu sefer. Özlemeyi, hasretlik çekmeyi doya doya yaşamak istedim. Doya doya içime çektim sensizliği.

Sözcüklerim varmıyor uzaklarına
Birer birer düşüyor bütün öpmelerim
Ağır yenilgiler alarak

Adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
Sadece susarak özlüyorum seni
Hiç tanımadan, ne garip

Sadece susarak özlüyorum seni
Hiç tanımadan, ne garip
Sense uzak, çok uzakta
Bir deniz gibisin resimlerde
Dokunsan Dersim olur, göçerim mecburen
Duydum çok sonradan, adın önemli değil
Acın aynı tadı veriyor zaten

Adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
Sadece susarak özlüyorum seni
Hiç tanımadan, ne garip

işte buna bıçak çekiyorum
şimdi adı yok, hiç bir sevginin
Zaman zaman değil şimdi
Yalnız benmiyim bu ahir zamanda
Derviş mekanına aşk ile çağıran
Bu ahir zamanda...
 
 
Adem Özbay

0 yorum:

Yorum Gönder

Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...