Babamın ölüm yıldönümü. Tam 8 yıl geçmiş üzerinden. O
bunaltıcı gece zihnimin duvarlarından hiç inmeyecek bir tablo gibi asılı
duruyor. Azrail’in elinden çıkmış dehşet verici bir resim.
O korkunç anda sana sarılmayı ne kadar istemiştim, yoktun.
Ben bütün korkunç anlarımdan sana sarılmayı istedim hep,
çoğunda yoktun.
Çok çalışmakla, çok reklam çekmekle meşguldün hep. Benim
babamın ölmesinin bir reklam kadar yeri yoktu hayatında. Üzülmüştün. Ama
üzülmek yeter mi sanıyorsun bir kadının acılarını paylaşmak için.
Kadın kaybetmenin acısını ciğerinin içine kezzap ata ata
yaşar. Yanar, kavrulur, erir, toz duman olur.
Ben de öleceğim bir gün elbet, biliyorum sen son kez
öpmediğin için hiçbir zaman güzel olmayacak cesedim. Yüzümdeki hüzünlü duruşumu
çeneme bağlanan mendillerde düzeltmeyecek.
Tabutumu kim bilir kimler taşıyacak, senin taşımadığını
bileceğim ve tedirgin olacağım hep tabutumda. Ya beni düşürürlerse diye.
Sen olsan bir kuş gibi uçardım oysaki o tabutun içinde,
senin omzuna başımı yaslardım, senin yürüyüş seslerini dinlerdim... Sen toprak
atardın üzerime mis gibi gül kokardı. Senin Pazar sabahları kahvaltı almak için
gidip sonra dönüşünde aldığın bir demet gülü burnuma dayarken duyduğum o güzel
kokuyu içime çeke çeke uyurdum mezarımda.
Hiç üşümezdim.
Belki bilmiyorsun ama bir gün sende öleceksin. Baştan sonra
reklam olan bu dünya hayatın bitecek, asıl filmin içinde bulacaksın kendini!
Adem Özbay
0 yorum:
Yorum Gönder
Sensiz kelimelerin sesi olduğun için teşekkürler...